Konuların anlaşılması için yazıların kronolojik sıraya göre okunması önerilir.

12 Ekim 2017 Perşembe

Birinci Ergenekon İddianamesi'nde Türklerin Antik Kökeni




2007-2008 yıllarında gündeme gelen, adı eski bir Türk mitiyle bağlantılı olan davanın 1. İddianamesi’nde alıntılanan tabirleri her Türk’ün bilmesi ve anlaması şarttır.

Kimsenin şüphesi olmasın, davada yargılananların, birkaç istisna isim hariç, hiçbirinin belgenin içeriği ve anlamı hakkında en ufak bir fikri dahi yoktur: Kişiler hakkında basit bir araştırmayla bile bu rahatlıkla görülebilir.

İstisna kimseler, Ebedi Gerçeğin farkında olan, bariz sebeplerden ötürü dışarıdan bakınca şüphe uyandıracak kadar “Müslüman” görünen fakat aslında kadim Türk değerlerimizi muhafaza etmiş, düşman Yahudilerin ve onların programlarının karşısında duran, ülkemizin geleceği için önemli kişilerdir.
Bu dava, onların ilk defa hedef alınışı da değildir.

Yahudilerin her türlü Millyetçiliğe/Nasyonalizme olan sınır tanımaz düşmanlıklarını aşağıdaki açıklamalar çerçevesinde değerlendirilmekte fayda vardır.


Büyük Ortadoğu Projesi/Büyük İsrail "Hizmetçileri" İslam virüsünün yaygın olduğu coğrafyaları Ümmetçilikle evcilleştirmek adına yargıyı ele geçirdikleri zaman, öncelikle Milliyetçiliği büyük suç unsuru saymışlardır.

Çünkü Ümmetçilik, Kültürel Marksizm’e bir örnektir. İslam’da da her türlü Milli değer, antik Irk ve kültür yok sayılır, hatta insanların kökenleri, Ataları lanetlenir.

Prof. Dr. İskender Öksüz: "Siyasî Ümmetçilik, millete bakışıyla Marksizme benzer. İnsanlara etki mekanizmasıyla da Marksizmi andırır." 

Baruch Levy’nin Karl Marx’a yazdığı bir mektuptan:

“Yahudi halkı diğer ırkların tasfiye edilmesiyle, sınırların kaldırılmasıyla
, monarşinin feshedilmesiyle ve tüm Yahudilerin vatandaşlığının olduğu bir dünya cumhuriyetinin kurulmasıyla dünya hakimiyetine ulaşacaktır.” - Review de Paris, 1 Haziran 1928


İddianamedeki belgede bahsedilen oluşumlar, devletin bizzat kendi temeli, kendi teşkilatlarıdır.

Bizim değerlerimizdir.

Sunulan Kırmızı Kitap niteliğindeki bilgiler hükumet yetkililerinin de elindedir. Zira ülkemizin yapı taşlarını her dönem bu kavramlar oluşturmuştur.

“…Sistem, kendi mitolojisini, kendi efsanesini yargıladı.” – Yahudi Haham Tuncay Güney

Olur öyle.


Yargılarlar.


Yargılatırlar.
 


Son 2.000 yıldır yaptıkları gibi, Yahudiler, insanlara kendi Onurlu Kökenlerini, Irksal Değerlerini düşman gösterirler.   
Milli sınırların kaldırıldığı Yahudi dünya düzeni karşısındaki en büyük engel her zaman saf Milliyetçilik olmuştur.
İşte bu yüzden, globalist düzene karşı çıkmış en önemli Milliyetçi liderler, M. Kemal Atatürk ve Adolf Hitler, düşman tarafından tüm dünyaya hedef gösterilmiştir.

Biz gördük ki aradan 100 yıl da geçse 10.000 yıl da geçse mücadelemiz aynıdır. Düşmanın kini ise yatışmamıştır.

Onlara yardım ve yataklık etmiş olanlar,

Atalarımızı katletmiş, köleleştirmiş,

Şanlı ırkımızı lanetlemiş düşmana teslim olarak namusunu yitirmiş zatlar,


Siz de iflah olmazsınız.

Türk Devleti’nin değerlerine saldırmaya cüret edenler, başta Haham Güney ve beraberindeki Siyonist iş adamları, yine o lanetlenmiş güruhun ADL örgütü vasıtasıyla desteklediği İslamcı Fetö mensupları bugün cezalarını çekmektedirler.

Biz isterdik ki Türk Hükümeti'ne mensup olma şerefine erişmiş kimseler bu olaylardan ders çıkarsınlar.

Onlara ilk fırsatta ihanet eden düşmanla, Türk Milleti’ne karşı iş birliğini bıraksınlar.

Dünyanın düşmanın tekelinde olduğu dönemlerde bile, büyük zorluklarla muhafaza edilmiş saf ve öz değerlerimizin bilincinde olsunlar.


Saraylarında, düşman varlıklara hizmet eden okültistler çalıştırmasınlar…



İddianamede yer verilen belgede, dikkat çekilmesi gereken önemli bölümler:


-Alıntı Başlangıcı-



 “Türk Milleti özel bir millettir. Bu özelliğini hem yaratılışından almış, hem de sonradan eklenen üstünlüklerle onu cihanın efendisi haline getirmiştir. Bu efendilik asla kendini beğenmişlik veya başkalarını küçümsemek gibi bir oluşumu çağırmamıştır. Bu milletlerin kaderinin bir gerekirliliği durumunda olan bir oluşumu simgeler.

Türk Milleti'nin, Sirius Misyonu'nun (8.6 ışık yılı uzaklıkta olan bir yıldız) yaratılış modu ile nasıl ve neden ilişkilendirilmesi ile ilgili bazı ezoterik bilgilerin ortaya çıkması sağlanacaktır.”


“İşe Aydınlık ve Karanlık güçlerin Gizli Yer altı Merkezleri olan Agarta ve Şamballa’dan başlamak gerekiyor.

Kozmik kökenli bilgilerin Mu Kültürü'nden Atlantis’e geçtiğini söyleyerek konuya başlayalım. Atlantis’in yaşanan parlak dönemlerinden sonra, insanlığın aşağıya çekiliş süreçlerine uygun olan dejenerasyon gittikçe arttı. İyi ve kötü mücadelesi bütün hızıyla devam eder hale geldi. Atlantis iki kutba ayrıldı.
...Sonunda araları iyice açılan iki grup arasında, tarihte ilk kez majik yöntemlerinde kullanıldığı büyük bir savaş çıktı. 

...Yeraltında merkezleşen bu iki ayrı grup, çalışmalarını buralarda sürdürdüler...Ezoterik bilgilerin tamamen unutulmaması için çeşitli inisiyatik merkezlerin kurulmasına ön ayak oldular...Çeşitli kurum, loca, grup ve derneğin kurulmasına ön ayak oldular."



"...Bunlar "Kara Tarikat" üyeleridir. Bu tarikatın amacı şöyle bir gelişim gösterir:
İnsanları bilgiden uzak tutmak ve cahil bırakmak için, bir takım sırlarla insanların karşılaşmalarını önlemek amacıyla büyük bir organizasyon oluşturmuşlardır. Bu organizasyonun üyeleri tüm dünyaya yayılmış durumdadır. Bu tarikat ezoterik bilgileri ve belgeleri yöntemlice yok etme konusunda büyük bir başarıya ulaşmışlardır. Bu kara cüppelilerin uygarlık kadar eski olduklarıyla ilgili ezoterik manada ciddi belgeler bulunmaktadır.

Bunların üyelerine Kara Cüppeliler denir. Bu tarikat mensupları, tarih içinde yaptıkları inanılmaz komplolarla gündemde kaldılar. İskenderiye Kitaplığı'nı birkaç kez yakıldığı ve ezoterik bilgiler içeren kitapların yok edildiğini ve eski Mu Kültürü ve sırlarını içeren belgelerin nasıl çeşitli entrikalarla ortadan kaldırıldığını tarih bilmektedir.

İnsanlığın aşağıya iniş sürecinde ilerlemesinde önemli bir fonksiyon gördüler. Ve bunda büyük bir başarıya ulaştılar.
Bu açıdan bakıldığında büyük bir vazife gördükleri söylenebilir. Ama artık işlerin değişme vakti gelmeye başlamış durumdadır.
Çok binlerce yıl önce başlayan ve günümüze kadar devam eden bu süreçten kuşkusuz ülkemiz de fazlasıyla nasibini almış durumdadır.

Türk Milleti'nin binlerce yıldır Agarta ve Şambala ile nasıl bir diyalogu olduğunun açıklamalarını yaparken tarihin derinliğine inmek gereği doğmuştur. Ezoterik bilgilerin bir kısmının sergilenmesi bile düşünce ufkumuza açılar kazandıracaktır. Bu anlatılan bölümlerin gerçekliğini ruhunda duyanlar, yeni ve gizli bilgilerin gelmesiyle kendi milletini daha yakından tanıyacaktır…”

“…Verilen örneklerden de görüleceği üzere Türkler kurdu bazen soylarının kökeninde, bazen de Tanrı ile insan arasında görmüşlerdir. Hatta kurdu, Tanrı’nın yeryüzündeki şekli olarak bile ifade eden metinlere rastlarız. Türk Kültürü'nde “Kurt”u Tanrı’nın bir elçisi gibi de gören anlayışın oldukça hakim olduğu da görülmektedir.
Dünya üzerinde birçok toplumda kurt sembolünün karşımıza çıkması onun evrensel bir sembol olduğunu gösterir.

Bu sırlara sahip olduğunu bildiğimiz ve daha önce bahsettiğimiz Dogonların varlığıyla ilgili yine birkaç söz söylemek gerekiyor.

Dogonlar, uzay gemisiyle inen mitolojik bir atalarının soylarından geldiklerini iddia ediyorlar ve bu uzaylı atalarının geldikleri yıldızın ismini de açıklıyorlardı. Bu Sirius-B idi.
Ve konunun en ilginç tarafı da, bu yıldızı mitolojinin sembollerinde bir “kurt başı"yla sembolleştirmiş olmalarıydı.

Türkler’in, gökyüzünden gelerek bir ışık huzmesinin içinden çıkan “Gök Kurt”u ataları olarak göstermeleriyle, Afrika’nın en ilkel kabilesi Dogonların uzaydan geldiğini söyledikleri mitolojik atalarının yine aynı şekilde bir kurt olarak ifade etmeleri arasında büyük bir benzerliğin ve paralelliğin olduğu böylelikle ortaya çıkmış bulunuyordu.

Aslında kurt ya da dik kulaklı köpek-kurt karışımı semboller başka ulusların mitolojilerinde ve inisiyatik bilgilerinde de karşımıza çıkmaktaydı. Ancak hiç birinde, bu sembolün Sirius Takım Yıldızı ile ilintili olduğu, bu kadar açık bir şekilde dile getirilmemişti.

Bu bilgileri efsaneler de doğrular… Günümüze kadar gelebilen bütün ezoterik bilgilerde de bu konu dile getirilmiştir. Himalayalar’ın kuzeyinde, Hindikuş Dağları’nın altında bazı yeraltı kentlerinin bulunduğu açıkça ifade edilmiştir.

Bu kentin, yukarıda da aktarılmış olduğu gibi birçok mitolojik kayıtlarda “Yeraltı Cenneti” olarak tanımlanmış olması ise, konunun asıl can alıcı noktasıdır…
Ezoterik bilgilere göre; bu “Yeraltı Cenneti”nde, dünyanın yüzeyi ile nadiren irtibat kuran “Altın İnsanlar Irkı” bulunmaktaydı. Bu kişilerin zaman zaman, çeşitli yönlerden yukarıya doğru uzanan tünellerden geçerek, dış dünyaya çıktıkları ve bazı insanları özel olarak eğitmek için yanlarına aldıkları söylenir.

İç Moğolistan’ın Moğol kabileleri arasında, bugün dahi, tüneller ve yeraltı dünyaları hakkında çok çarpıcı gelenekler mevcuttur. Bir Moğol efsanesine göre: “Bu tüneller Afganistan içlerinde bir yerde, ya da Hindikuş Bölgesi’nde bulunan ve Tufan öncesi nesilden gelen bir yeraltı dünyasına uzanırlar…” Efsane buraya bir isim de vermiştir: “Agharti.”

Efsane, Agharti adını verdiği bu yeraltı uygarlığının dünyadaki diğer yeraltı uygarlıkları ile tüneller sistemleriyle bağlantılı olduğundan da söz etmektedir. Efsane bir başka önemli ayrıntıdan daha bahseder: Gizli yeraltı dünyası, tahılların büyümesini sağlayan ve insan sağlığına yararlı olan farklı bir tür yeşil parlak ışıkla aydınlatılmaktadır.

Efsanede geçen yeşil ışık kayda değer bir özelliktir. Çünkü birçok araştırmacı bu yeşil ışığın dünyanın çeşitli yörelerinde bulunan diğer tünellerde de görüldüğüne dikkatleri çekmektedirler. (Ezoterizm’de “yeşil’in, inisiyatörlerin rengi olarak kabul edilmiş olması da ilginç bir paralellik gösterir)
Dağ anlatımının Türk Milleti için öneminin ne olduğunu anlattık. Dağ ve mağara başlı başına gizemlerin ilk oluşumunu bizlere anlatan bir külttür.

Şu anda Türkiye’miz Agarta’nın hızlı eğitimini tamamlamış bulunmaktadır.

Bu sebeple Türk Ulusu’nun üstün değerlerini anlamayan ya da anlamak istemeyenlere tavsiyelerimiz olacaktır… Ayıklanma döneminin en üst seviyelerine gelindiği bu çağda her şey aniden değişecek. Aniden ölen varlık gibi spatyomda asılı kalınmak istenmiyorsa, bu çağrılarımıza kulak verin.


Atalarımızın hem genetik olarak, hem de kültürel yapı olarak hangi köklere sahip olduğunu ele aldık.
Türklerin "kurt"tan türeyiş efsanelerinden bazılarını ele aldığımızda, Türklerin “Galaktik Uygarlıklar”dan biri olan Siriusyen varlıklarca genetik bir aşılanmadan geçirilmiş olduğunu artık biliyoruz. Sirius ve Mu yani bu iki öge Türk Kültür tarihinin temel yapı taşlarıdır. Bize bu konuda en büyük ipuçlarını veren tarihi kayıtların başında Türklerin ünlü “Ergenekon Efsanesi” gelmektedir.


Bu yer, Tufan öncesine ait Mu Kıtası'dır. İşte Atatürk’ün 1930'lu yıllarda karşılaştığı en büyük gerçeklerden biri buydu…

Dikkat edilirse Mu göçleri sırasında Hunlular diye bir ulus henüz daha ortalarda yoktu… Bunun nedeni çok basit. Çünkü biz Mu Uygarlığı'ndan bahsederken fark etmiş olduğunuz gibi günümüzden 30.000 ila Mu’nun batış tarihi olarak bilinen en son 12.500 yıl öncesinden bahsettik. Buna karşılık eski tarih bilgilerimizi hatırlayacak olursak, resmi tarihlere geçmiş bilinen ilk Türk Devleti olan Hun İmparatorluğu’nun başlangıcı M.Ö. 3. yüzyıla dayanmaktadır. Yani günümüzden 2300 yıl öncesine…


Sirius Misyonu'nun Türk Milleti ile ilişkilendirmenin önemi Türk destanlarında kendini nasıl bulduysa, Agarta ile de bizzat karşılıklı ilişkilerin en üst düzeyde olması bu değerli varlıkların bizlere vereceği mesajı daha ciddiye almamızı sağlayacaktır.

Türk Milleti’nin Sirius kökenli bir millet olduğunu, mağaralarla olan ilişkilerini, nesilden nesile aktarılan destanlarının önemini, Agarta ile olan bağlantılarını anlatmaya çalıştık. Buna ek olarak, son zamanlarda anlatılan ya da anlatılmaya çalışılan Ergenekon Misyonu'nun özelliklerini okült bilgi olarak kısaca vereceğiz.

Ergenekon’un yukarıda anlatılan özelliklerin yanında, bilinmesi gereken en önemli yanını şöyle özetleyebiliriz: "Agarta’nın merkezinde bulunan Ergenekon, bilgi işlem ve uygulama merkezi konumunda bir oluşumdur.”

“…Önce bir soru: Acaba insanoğlu tam plânladığı gibi gerçekleşmiş kaç olaya tanık oldu? Yahut insanlığın ulaştığı şu seviye, ne kadarıyla onun eseridir? Bu gelişen, değişen, yenilenen olaylarda, yaratıcının hiç mi dahli yok? Şans veya takdir de diyeceğimiz üçüncü faktörün bu olaylardaki yeri ne?”

“Ama olmadı. Bütün bir dünyanın ittifakına rağmen bu başarılamadı. Onlar bizi mahvetmek istedikçe, asıl plân sahibi, "üçüncü faktörle" olayları, gelişmeleri hep lehimize çevirdi.”
“Evet Ankara başkentli Anadolu mukaddes vaatlere gebedir. Yaklaşmakta olan da sabahın ta kendisidir.


Ufkumuzda parıldayan da Sabah Yıldızı

Dünya enerjilerinin yeniden şekillendiğini ve bu şeklin sürekliliğini artık bilim bas bas bağırarak insanlara duyurmaktadır. Bu süreçte dünyada en yoğun enerji alanlarının Anadolu toprağı olduğunu ifade edelim. Dünyaya yön verecek çok üstün bilgilerin ışığının da buradan yayılacağını hatırlatalım. Karaman-Konya-Akşehir üçgeninden yayılacak bu enerji bizleri farklı zaman boyutuna götürecek. Türklerin bilinmeyen yurdu "Ergenekon" da bu üçgen içerisindedir. Bu üçgen içerisinde farklı boyutlara açılan sevk kapılan vardır. Bunun nasıl işlediğini kısa sürede hep beraber yaşayacağız. Zaten Türk insanının şuurlu yaşayanlarının bundan haberdar olduğunu biliyoruz."

"Atlantis’in büyük varlığı, "Atatürk" tarafından da araştırılmış ve bununla ilgili birkaç kitabı da Türkçe’ye çevirterek Mu ve Atlantis’i Türkiye’nin gündemine soktuğunu biliyoruz."

"Agarta’nın dünya ile iletişim kurduğu birçok merkezler vardır. Dünyada ki ezoterik (içrek), okült (sembolik) ve inisiyatik (gizli) merkezlerden alınan bilgiler bizim düşünce ufkumuzu genişletici özellikler taşır. İşte Anadolu ve Konya ezoterik ve inisiyatik merkezlerin odağında olan yerlerdir. Konya’nın bu yeni yüzyıldaki yeri çok önemlidir. İşlevler açısından görevlidir. Görevli bir şehir olan Konya bütün dünyaya ışığını buradan yayacak ve bu enerjisini herkes hissedecektir. Toplu tekâmülün kaçınılmaz sonucu olacak yüksek enerjili hayat boyut yükselişine kadar sürecektir."

"Ergenekon Türk Milleti'nin yeniden doğuşudur. Türk sözünün aslının Tanrı’dan geldiğini bilen Türk insanı Ergenekon’u genetiklerinde bulduğunu bu asırda daha iyi anlayacaktır.
Ergenekon’a Anadolu topraklarından ulaşım, Karaman-Konya-Akşehir üçgeni içinden yapılır. Farklı bir zaman boyutundadır. Destan zamanlarındaki ulaşımın Asya’dan olduğu doğruydu. Ama bu gün için Ergenekon’un Anadolu’ya geçmesi bir plânın gereğiydi. Yani zaman kaymaları mekânları da etkileyerek, farklı zaman boyutuna Anadolu’dan sağlandı."

"Agarta'nın "Bilgi İşlem ve Uygulama Merkezi" olan Ergenekon’un işlevi çok özel zamanlarda ortaya çıkar. Bu ortaya çıkış zamanlarını bilen varlıklar vardır. Türk’ün yolunu aydınlatan bir özellikle mesajlar verirken de her gelişte genetiklerine bazı işlevleri eklerler. Bu mesajlar "Bozkurt sembolü" ile verilir.
Agarta’da bu sistemin gönderilişi ve hazırlanışı üç kişilik bir "Ruhsal İdari Evrim Üstadları" tarafından Türkiye’de (Anadolu topraklarında) yedi kişiye ulaştırılır. Bu ökült ve ezoterik bir öğretidir. Bu evrimsel üstadlarının adı "Türk"tür. Tanrı’yı Türk kelimeleriyle anlatan ezoterik bilgi çok az inisiye bilmektedir. Bu sebeple şöyle bir söylemi bizler kullanır olduk:

“Çalış didin ve çalış yıldızlar kapacaksın,
Bir Tanrı’ya bir de Türklüğe tapacaksın!”

Bu ulaşımın şifreleri çözülür. Alt birimi olan kırk kişiye dağıtılır. Kırk görevli bu sistemin dağılımını teknik bir şekilde Türk insanına sunar. Bu öğretinin ve uygulamanın bizzat sahibi "Ergenekon"dur. Ergenekon’un görev alanlarının içinde Türk Ordusu’nun çok önemli yeri vardır. Türk Ordusu içinde bu görevler ve görevliler "Alpler" ve "Erenler" olmak üzere iki misyona ayrılırlar. Her birim Türk Ordusu'nun okült birimlerini oluşturur. Alpler, Özel Harp Dairesi'nin faaliyetlerini devam ettirir. Erenler ise işin parapsikolojik-spiritüel ya da başka bir anlatımla ilâhi yönünün sergilemesini yapar.


Bu sistemin idarecileri çok özeldir. Sistemin başında görülmezler. Ve asla deşifre olmazlar.
O öz ve çekirdek asla kaybolmaz. Çünkü "Kundalini gücü" nasıl ki zor zamanlarda ortaya çıkarsa, Türk Milleti'nin zor anlarında da bu sistem olaylara direk el koyar. Sistem sürekli olmasına rağmen kendisini her zaman hissettirmez.

Konu Atatürk tarafından çok iyi bilindiği ve sistemi çok iyi ayarladığı da bazı ökült ve ezoterik kaynaklar söylemektedir. Atatürk de Mu ve Atlantis’ten gelme özellikleriyle Agarta’da dolayısıyla Ergenekon’da inisiye olmuş: sırasıyla Alp, Eren ve Mürşit olmuş bir Bozkurt’tur. Bu önemli konuyla ilgili bilgilerin deşifre olmaması zamanı gelmediği içindir.
Türk Milletinin güçsüz gibi göründüğü anlarda bile Devlet'in devamını sağlayan görünmeyen güçler, aynen görev başındadır.

Bugün için Amerika, Dünya dışı bir çok misyon ile iletişim halindeydi. Bu misyonların pozitif olan düşünce ve planlarını uygulamak için yaptığı antlaşmaların hiçbirisine sadık kalmadıkları için, Amerika'nın bu gücü ellerinden alınmaya başlamıştır. Bunun örneklerini her geçen gün hissederek anlayacağız. Bu programın devamının Türk Milleti'ne verildiğini ve uygulamanın nasıl olduğunu hep beraber yaşayacağız. Amerika bugün için üzerinde yaşayan bütün negatifliklere izin vermiş ve Dünya'yı ele geçirme politikasının temelini bu negatif güçler oluşturmuştur. Bu güçlerin arkalarında Musevilik ve İsevilik vardır. Hatta bu negatif güçleri nötrlemek isteyen yüksek boyutlu varlıklar bile bu kara majicilerle mücadele etmektedir.”


-Alıntı Sonu-


Kaynak: 1. Ergenekon İddianamesi


AÇIKLAMA

Bu belge, dava sürecinde kanıt olarak sunulmuş bir CD'nin içeriğinde mevcuttur.


Verilen bilgilerin kaynağı olma ihtimali olan şahısların, her türlü Yahudi etkisinden ve onların İbrahimi/İbrani dinlerinden rahatsız, Türk Milleti'nin düşman etkisinden temizlenip saf Pagan/Tengrici özüne dönmesini arzu eden, Şaman dolayısıyla okült pratisyenliği olan kişiler oldukları tespit edilmiştir.

Düşmana hizmet etmeyerek Türk'ün onurunu koruyan bu insanların yine düşman Yahudiler ve onların şeriatçı hizmetçileri tarafından hedef alınmaları şaşırtıcı değildir.      
Türkiye dahil olmak üzere dünya çapında, bütün üst düzey şahıslar, bürokratlar ve hükumet yetkilileri tarafından halihazırda bilinen ve ona göre tavır alınan bazı Gerçekler, belge boyunca, henüz din programlarından kurtulamamış kimselerin daha rahat anlayabilecekleri bir dille anlatılmaya çalışılmıştır.

Birlikte çalıştıkları, "Musevilik/Yahudilik ve Hristiyanlıkla mücadele eden" kendi deyimleriyle "yüksek boyutlu varlıkların", yine aynı belgede antik çağlarda insanlarla yaşayıp onları eğiten "altın insanlar ırkı" olarak geçen Tanrıların kim oldukları ve Milliyetçilik/Nasyonalizmle olan ilişkileri, sitedeki diğer yazılarda açıklandığı gibi, sonraki analizlerde de detaylandırılacaktır.

Beğenseniz de, beğenmeseniz de Gerçekler budur. Milli Devlet ise her şeyin farkındadır.




18 Kasım 2016 Cuma

Kısa Bilgilendirme: Siyonist ADL, F. Gülen ve “Üst Akıl”


“ADL anti-semitizimle, Yahudi karşıtlığıyla mücadele eden ABD’nin etkili Yahudi kuruluşu. Amerika’yı yöneten yeni muhafazakar (neo-con) kadroları hemen hemen elinde tutan bir örgüt. Örneğin, ABD’nin eski Savunma Bakanı Yardımcısı, Karanlıklar Prensi unvanlı Richard Perle bu örgütün üyesi. Morton Abramowitz, Graham Fuller gibi adları CIA ile bağlantılı olan isimler de ADL’nin teorisyenleri arasında bulunuyor. ADL’nin tam adı Anti-Defamation League of B’nai B’rith.” (alıntıdır)

Yahudi Dünya Düzeni: Planlar & Siyon Protokolleri http://666revolution.blogspot.com.tr/2016/07/yahudi-dunya-duzeni-planlar-siyon_3.html yazısından:

Bna’i-Brith yalnızca Yahudilere özel olan uluslarası bir Mason örgütüdür.  Bu örgütün yöneticilerine diğer büyük Yahudi kuruluşlarında da sık sık rastlanmaktadır.

Savaşları ve devrimleri finanse eden uluslarası Yahudi bankerlerden Jacob Schiff (Rus Devrimi’nin önde gelen destekçisidir), Max Warburg (Versay Barış Anlaşması sürecinde Almanya’yı temsil etmiştir, 1924-1933 yılları arasında Reichsbank yönetim kurulunda bulunmuştur) ve Paul Warburg  Bna’i Brith üyeleri arasındadırlar.

“Gülen Cemaatinin Zaman gazetesi Yahudilerin kendilerine desteğine ilişkin  10 Mart 1998’de şunları yazmıştır: 

‘3 gündür Türkiye de bulunan Yahudi Liderler Heyeti, Başbakan Yılmaz, Orgeneral Çevik Bir, TBMM Başkanı Çetin ve Dışişleri Bakanı Cem’den sonra Fethullah Gülen ile görüştü. 55 Yahudi örgütünü temsilen Türkiye’de bulunan 59 kişilik (AYÖBK) Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Heyeti, Fethullah Gülen’in Türkiye deki ve yurtdışındaki çabalarını önümüzdeki yüzyılın barış asrı olması açısından önemsediklerini ve söz konusu projeye büyük ilgi duyduklarını belirttiler.

Görüşmede; Gülen in, ABD’nin en etkili Yahudi Lobisi olan ADL’nin (Anti Defamation League) teklifiyle hazırladığı hoşgörü ve diyalogla ilgili kitap da gündeme geldi. Gülen, İngilizce olarak hazırlanan kitap üzerindeki çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, bittiğinde insanların hizmetine sunacağını söyledi. Kitap, ADL tarafından basılarak dünyanın dört bir yanında dağıtılacak'  (alıntıdır)

1998 yılında Gülen ve Yahudi lobileri fazlasıyla yakınlar, öyle ki Gülen’in kitabının basımını bile ADL üstleniyor.

Peki,  15 Temmuz Darbe Girişimi’ni protesto etme mitingiyle ilgili yayınladıkları bildiride ADL, B’nai Brith ve Yahudi elitlerin diğer örgütleri ne çağrısında bulundular?

Bildiride geçen Dünya Yahudi Kongresi (World Jewish Congress) katılımcıları arasında David Rothschild ve Papa Francis de bulunmaktadır.



Görüldüğü gibi “FETÖ” örgütünü protesto etme amacıyla yapılan mitinglere katılım yine ADL tarafından teşvik edilmiştir.

1998 ve 2016 yılları arasında ne değişmiştir?

Neden darbenin suçu hükümet tarafından Amerika’ya, “üst akıla” atılmıştır?

Bu konu, Amerika’nın İsrail Lobisi AIPAC'in makalesinde şu şekilde açıklanmıştır:

“Erdoğan ve onun partisinin medya organları darbe girişimi konusunda ABD ve Batı’yı sürekli suçlarken İsrail ve Mossad’ı konu dışı bıraktılar. Bu çok anlamlı ve kayda değer, zira Erdoğan’ın İsrail ile ilişkileri geliştirmek istediğini gösteriyor.”

(“It’s significant that Erdogan, his circle and his party’s media organs have not been implicating Israel or “Mossad” in the coup attempt even while taking constant shots at the U.S. and “the West.” That is significant, as well as unexpected, and it seems to affirm Erdogan’s desire to go forward with normalization with Israel for now.” - Alan Makovsky )

“Üst akıl” denilen örgütler arasında AIPAC, ADL, B'nai Brith vs. Yahudi-Siyonist örgütler bulunmuyor mu?

( "Jewish groups in attendance included the ADL, AIPAC, B'nai B'rith International, the Jewish Community Relations" - 3 Nisan 2016'da belirtildiğine göre bu örgütlerle görüşülmüştür http://www.haaretz.com/jewish/news/1.712346 - https://wikileaks.org/plusd/cables/05ANKARA5308_a.html 

"Üst akıl" aslında Rothschild, Warburg gibi Yahudi global elitler değil mi? Neden onlarla toplantılar düzenleniyor?



Söz konusu toplantıya katılanlar arasında James Rothschild* ve Henry Kissinger’ın yanı sıra yine Rothschild ailesine bağlı Lazard şirketinin CEO’su Ken Jacobs ve Warburg ailesinin kurduğu Warburg Pincus’un CEO’su Chip Kaye bulunuyor.
(Kaynak: T.C. Cumhurbaşkanlığı resmi websitesi  “President Erdoğan Meets with High-Level Businesspeople in the US” http://www.tccb.gov.tr/en/news/542/52400/president-erdogan-meets-with-high-level-businesspeople-in-the-us.html )


*James Rothschild, Koç ailesiyle birlikte Monument Capital adlı şirketi de yönetmiştir.

Kontrollü karşıtlığın bir getirisi yoktur. Unutulmamalıdır ki, insanlar ortak bir düşmana karşı örgütlenerek birleştirilebilir, ancak asıl düşman hedef alınmazsa bunun bir anlamı olmaz.

Yahudilerin tesirine izin verip, onların vaatlerine kananlar, rütbe ve makamları ne olursa olsun, kaybetmeye mahkumdurlar.







19 Ağustos 2016 Cuma

Şeytan/Lucifer’dan Spiritüel Savaş Mesajı


İngilizce aslından çevrilmiştir: http://web.archive.org/web/20151226085344/http://hailtosatansvictory666.angelfire.com/Message-From-Satan.html

“Denge için, evrenin devamlılığı için, her şeyde pozitif ve negatif bir taraf bulunmaktadır.
Gerçekleşmesi gereken korkunç, ölümcül ve yıkıcı şeyler varken, mucizevi, hayat dolu ve yaratıcı yapıda olanlar da vardır. Bunlar herkese tesadüf eseri denk geliyormuş gibi görünür ve sonsuza dek böyle devam edeceği düşünülür. Bu doğru değildir. Ve bu, Benim kim olduğumun esasıdır.
Dünya, buna bağlı olarak gelişmek üzeredir.

Bir şeyi yapmanın her zaman başka bir yolu da vardır. O yol şu an çok uzakta olabilir, ama yine de mümkün bir yol. Yıkım ve şiddet her zaman diğer yol olmayacak. Fakat dünya şiddetten arındırılıncaya kadar siz de dünyanın çalıştığı biçimde çalışmalısınız.O zamana kadar, ki o zaman gelecek, bu Benim-- Mükemmel bir Denge. Bu gerekli. Yıkım ve Kreasyon. (Yok etmek ve Yaratmak)
Zaman henüz gelmediğine göre, ve siz de henüz gelmemiş zamanda olduğunuz için, yok etmek ve yaratmak sizin elinizde, Benim olduğu gibi. Bunları yapmaktan korkmayın. Daha barışçıl bir zaman gelene kadar dünyayı dengede tutmalısınız. Yok etmekten korkmayın. Yaratmaktan korkmayın. Beni dinleyin. Tüm benliğinizle yaratın. Tüm benliğinizle yok edin. Yarattığınız zaman daha fazla yaratılmış olmayacağınız gibi yok ettiğiniz zaman da yok olmayacaksınız.

Şimdi daha fazla mı yaratıldınız? Burada mısınız yok mu edildiniz? Buradasınız. Ben burada olduğum sürece-sonsuza kadar siz de burada olacaksınız. Size söylediklerimi dinleyin. Eğer size yaratmanızı söylüyorsam yaratın ve bunu mükemmellik ve zevkle yapın. Eğer size yok etmenizi söylersem, yok edin. Tereddüt etmeyin. Tüm gücünüz ve zevkinizle yok edin; evet, size yok etmekten keyif almanızı söylüyorum.”

-Satan/Lucifer (28 Nisan 2005’te dikte etmiştir)


İngilizce orijinal metin:

“There is a positive and negative side to all things to keep them in balance --
to keep the Universe going. There are awful and terrible things that must happen, destructive deathly things, and there are good and miraculous things that must happen full of life and creative construction. It seems this would come to each randomly and it seems thus it should continue this way for eternity. This is not true. And this is the essence of Who I Am.

The world is to evolve out of this. There is always another way to do a thing. That way is far away. But it is still a possible way. Destruction and terror will not always be the other way. But until the time comes when destruction and terror are removed the world you must work how the world works. Until that time, that will come in time, this is Me -- a Perfect Balance. This is necessary. Destruction and creation.

Since the time is not yet, and you are in the time that is not yet, destruction and creation are in your hands as they are Mine. Do not be afraid to do these things. Until the time comes where these things have found more peaceable means you must keep the earth in balance. Do not be afraid to destroy. Do not be afraid to create. LISTEN to Me. Create with all of your being. Destroy with all of your being. You will not be more created by creating any more than you will be destroyed by destroying. Are you more created now? Are you here or are you destroyed? You are here. You will be here as long as I am here and that is forever. Listen to what I tell you. If I tell you to create -- do it. And do it with perfection and pleasure. And if I tell you to destroy, do it. Do not hesitate. Destroy with all of your might and pleasure; yes, I tell you to delight in what you have destroyed.”
- Satan/Lucifer

Dictated, from Him personally- 4/28/05




31 Temmuz 2016 Pazar

Türkiye’de Yahudi Tesirine İzin Verilmesi: Neo-Osmanlıcılık ve Büyük İsrail


Tarih kendini tekerrür etmez. Ancak tarih boyunca aynı hatalar tekrarlanmış, sonuçları da farklı olmamıştır.

Yahudiler, kendi çıkarları doğrultusunda kontrol etmek istediklerine çeşitli vaatlerde ve/veya tehditlerde bulunurlar.
Türkiye’de 80’li yıllardan beri asker ya da başkan fark etmezsizin görüldüğü üzere, bazı kişilere daha fazla güç teklif ederler ama bu güç “onlara” karşı kullanılamayacaktır. Zira bu imkanla ne yapılacağına yine onlar karar verecektir.

Yahudilerin tesirine izin verip, onların vaatlerine kananlar, rütbe ve makamları ne olursa olsun, kaybetmeye mahkumdurlar.

Bir milleti, yine “onların” ürünleri olan sağ ya da sol görüşleri altında birleştirmek ülkeyi “onlara” teslim etmek demektir.
İnsanlar, ortak bir düşmana karşı örgütlenerek birleştirilebilir, ancak eğer asıl düşman hedef alınmazsa bunun bir anlamı olmaz, neticede asıl düşman/"onlar" tesir imkanını sadece tarikatlarda bulmazlar.

"CIA ajanları Graham Fuller ve Paul Henze, 1980’li yıllardan itibaren, “Atatürkçülük ölmüştür. Ulus devletler dönemi bitmiştir. Türkiye, Osmanlı gibi çok kültürlü, çok dinli ve çok ırklı bir yapıyı benimsemelidir. Bunun için en iyi yol Ilımlı İslam’dır. Etnik kimlikler kendilerini ifade edebilmelidir” demeye başlamıştı."

Graham Fuller'ın aynı zamanda Yahudi-Siyonist örgüt ADL'nin teorisyenleri arasında bulunması da dikkat çekicidir.

ADL'nin F.Gülen'in de büyük destekçisi olduğu da bilinmektedir 


"2000’li yılların başları, yeni bir parti kuruluyor, AKP… Parti programının ana hatları – Bir görüşe göre- “ABD’den gelen gizli bir mektuptan” alınıyor. Yıl 2003… ABD derin devletinin en önemli adamlarından Richard Hollbroke, Osmanlı’nın, “Irak coğrafyasını etnik ve dinî unsurlara özerk statü vererek yönetmiş” olduğunu söylüyor. Hemen ardından Tayyip Erdoğan “Türkiyelilik” tartışmasını başlatıyor. Aynı yıl ABD’nin İstinye’deki başkonsolosluğunda 10 gazeteciye “Yeni Osmanlıcılık” adı altında, “Türkiye ile ABD’nin ortak çıkarlarının nerede olduğuna” dair bir seminer veriliyor. Çok geçmeden, “Yeni Osmanlı coğrafyası” olarak gösterilen bir Büyük Orta Doğu Projesi’nin haritası sürülüyor piyasaya. Aslında bu, Büyük İsrail haritasından başka bir şey değildir." (Kaynak: Prof. Dr. Cihan Dura http://www.altayli.net/batinin-bir-zokasi-daha-osmanli-milletler-toplulugu.html )


"Yeni Osmanlıcılığa teşvik eden Financial Times’ın sözcülüğünü yaptığı Batı sermayesidir. Yani Yahudi lobisidir.Türk halkının, AKP’yi, dolayısıyla Amerikan stratejisini desteklemeye devam etmesi için Büyük İsrail projesini “Yeni Osmanlıcılık” olarak benimsemesi, yani zokayı yutması gerekir.

AKP tabanının bu zokayı yutmaya meyilli olduğunu sadece biz söylemiyoruz; Yenişafak yazarı Akif Emre, “Ismarlama Osmanlı haritası” başlıklı yazısında “Daha düne kadar Türkiye’yi parça parça gösteren haritalar yayımlayan Amerikalılar, bugün ‘Yeni Osmanlı haritası’ diye büyük imparatorluk haritalarını niçin gündeme getirsin?”  dedikten sonra AKP tabanı hakkındaki gerçeği şöyle ifade etmişti: “Özellikle muhafazakâr ve İslâmcı geçmişiyle bilinen kesimin bu sahte gerçekliğe ram olma riski çok yüksek!” (Kaynak: Arslan Bulut  http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yeni-osmanli-buyuk-israildir-16041yy.htm )


“Neo-Osmanlıcılık” yönteminin “onlar” tarafından dikte edildiği bilinmektedir.
Bununla birlikte, neo-Osmanlıcı ve FETO tarikatından olan A. Davutoğlu’nun kendisi de Karay Yahudisidir. 

Neo-Osmanlıcılık fikrinin sağlamlaştırılması Büyük Ortadoğu Projesi için gerekli görülmüştür. Ortadoğu’nun geneli Müslümandır, bu yüzden İslam birleştirici ögedir. 
Bu bölgelerde, herhangi bir şeyi “islam” etiketi altında sunduğunuz zaman sorgusuz doğru kabul edilir, böylece insanlar istenilen yöne çekilebilir.

Büyük Ortadoğu Projesi, Büyük İsrail Projesi’nin bir parçasıdır.Snowden’in yayınladığı NSA belgelerinde de görüldüğü üzere, Büyük İsrail Projesi kapsamında  İsrail’e tehdit olabilecek ülkelerin ortadan kaldırılması için sivil ve askeri merkezlerine girilmesi gerekmektedir.  

Siyon Protokolleri’nin açıklamasında, Yahudi Siyon yılanının dünyayı ele geçirirken en son durağının İstanbul olduğu belirtilmiştir. Bazı araştırmacılar ve yazarlar bunun, yine Yahudi destekli Jön Türk/Genç Türk hareketine gönderme olabileceğini söylese de, Türkiye’nin Büyük İsrail’in bir parçası yapılmak istendiği gerçeği göz ardı edilemez.
Her ne kadar “İslam, İsrail karşıtıdır” şeklinde propagandalar yapılsa da çoğu Müslüman bunu kabul etmez, Yahudilerin arasında da kendileri gibi aynı Tanrıya tapan inançlı insanlar olduklarını savunanlar da vardır. Yanlış değildir, zira itaatkar Yahudilerin kendilerinden olduğu Kuranda da geçer. Asıl sorun, insanların, İslamın aslında gerçek açıklaması olan tasavvufta da “vahdet-i vücud” olarak görülen, “Tora, Yahudiler ve Yahveh birdir” Yahudi öğretisini kavrayamamış olmalarıdır. İslam ile Ortadoğu, Yahudi boyundurluğuna hazır hale getirilecektir:

Protokol No: 14/1:

“Krallığımızı kurduğumuz zaman bizim tek Tanrı dinimiz dışında başka din olmayacaktır, diğer tüm inançları ortadan kaldıracağız…Onlar bizim Musa dinine ait vaazlarımıza kulak vereceklerdir. Musa’nın dininin sağlam ve detaylı sistemi sayesinde tüm insanlık hükmümüz altına getirilmiştir. Biz onun mistik tarafının, gücünün temeli olduğunu açıklayacağız.”

3 Temmuz 2016 Pazar

Yahudi Dünya Düzeni: Planlar & Siyon Protokolleri - 2



Protokol No. 5



5.  “Belki belirli bir süre için dünyadaki bütün Yahudi olmayanların oluşturacağı bir koalisyon bizimle mücadelede başarılı olabilirdi: fakat onların aralarındaki köklü anlaşmazlıklar sebebiyle güvendeyiz.
Biz, Yahudi olmayanları, kişisel ve milletsel hesaplarını, dinsel ve ırksal kinlerini kullanarak birbirlerine düşürdük.
Bu yüzden bize karşı çıkan herhangi bir devlet, diğerlerinden destek görmeyecektir. Onların her biri hatırlamalıdır ki, bize karşı herhangi bir anlaşma kendisi için kazançsız olacaktır.
İçinde bizim gizli elimiz olmadıkça milletler önemsiz bir anlaşma bile yapamazlar.”

John Francis Hylan’ın 1922’de yaptığı konuşmadan:

“Görünmez hükümet Cumhuriyetimize asıl tehdittir: dev bir ahtapot gibi şehirlerimizi, devletlerimizi ve milletimizi kuşatmıştır. Bunun başında Rockefeller-Standard Oil grubu ve “uluslararası bankerler” olarak bilinen güçlü banker aileler bulunmaktadır.  Uluslararası bankerlerin oluşturduğu bu küçük zümre gerçekte ABD hükümetini yöneten asıl güçtür.

İki politik partiyi de onlar kontrol etmektedir. Politik tartışmaları onlar düzenlerler. Parti liderleri onların maşalarıdır. ” – John F. Hylan, New York Şehir Yöneticisi


H. W. Rosenthal:

“Amerikan halkı 1932’den beri başkanlarını kendileri seçmemiştir. Roosevelt bizim adamımızdı, Roosevelt’ten beri bütün başkanlar bizim seçimimizdi”

Philip Eugene Rothschild:

"Bu bozukluğa (SRA/DID- çoklu kişilik bozukluğu) sahip olmayan son Amerikan başkanı Dwight Eisenhower'dı, onun dışında Teddy Roosevelt'den beri tüm ABD başkanlarının çoklu kişiliği ve ökült pratisyenliği vardı. Başkan (Bill) Clinton'ın çok ileri derecede çoklu kişilik bozukluğu var. Al Gore'un da öyle.”

Roosevelt’ten beri tüm başkanlar hem Yahudiler tarafından seçiliyor, hem de Yahudi ritüel sistemine bağlı ökült pratisyenlikleri bulunuyor.

“Presidents are selected, not elected.”  - Franklin D. Roosevelt

Protokol No.10/11: “Yakın gelecekte başkanların sorumluluklarını da biz belirleyeceğiz.”

12. “Kişiliksiz kuklamızın sorumlu olduğu işleri biz sonuçlandıracağız. İktidara gelmek için çabalayanlar zayıf karakterliyse ve başkan bulunması zorluğundan dolayı neticede ülkeyi altüst edecek bir çıkmaza girilirse, bu bizi ilgilendirmeyecektir.”

13. “Planımızın istediğimiz şekilde sonuçlanması için, seçimleri lehinde tertip ettiğimiz başkanların geçmişlerinde ortaya çıkmamış bir karanlık lekeleri olacaktır, Panama meselesi gibi (1888 yılında Fransa’da ortaya çıkan Panama Skandalı’na gönderme yapılmıştır) o zaman başkanlar, geçmişteki lekelerinin ortaya çıkma korkusuyla ve başkan olmanın vereceği ayrıcalıklar ve avantajlardan ötürü planlarımız için güvenilir ajanlar olacaklardır.

Meclisler başkanları kendi içlerinden seçeceklerdir. Fakat biz onlardan yeni kanunlar teklif etme ve kanunlarda değişiklik yapma yetkilerini alacağız. Çünkü bu hak bizim tarafımızdan, ellerimizde kukla olan başkana verilecektir.

Doğal olarak, başkanın otoritesi her türlü saldırıya hedef olacaktır, ancak biz, kör kölelerimiz olan halkın temsilcilerini kullanarak başkana kendini savunma gücünü vereceğiz. Bununla birlikte başkana, savaş ilan etme yetkisini de vereceğiz. Başkanın bütün ülkenin ordusunun başkumandanı olarak sayılması gerektiğini, yeni cumhuriyet yasası için bunun gerekli olduğu şeklinde bir mazaret göstereceğiz. Böylece bu anayasanın sorumlu temsilcisi olarak onu koruma yetkisi kendisine ait olacaktır.”

14. “Kolaylıkla anlaşılabilir ki bu şartlarda kilidin anahtarı bizim elimizde olacak ve bizden başka kimse yasama gücünü yönetemeyecektir.”

Protokol No: 13/5. “İnsanları idaremiz altına alma amacıyla ortaya çıkarılan büyük sorunlar, konuşmacılarımız tarafından biz krallığımızı kurduğumuz zaman açıklanacaktır.”

Protokol No: 13/6. “Tüm bu insanları yüzyıllardır fark edilmeyen politik bir plan çerçevesinde bizim yönettiğimizden o zaman kim şüphelenecektir?”

Protokol No: 5/6.  “PER ME REGES REGNANT (‘Benim sayemde Krallar hüküm sürer’ - Latince bir dini öğreti) Peygamberler bizlerin Tanrı tarafından tüm dünyayı yönetmek için seçildiğimizi söylemişlerdir. Tanrı bize görevimizi yapabilmemiz için üstün zeka vermiştir. Bize karşı olanlarda zeka olsaydı yine bizimle mücadele ederlerdi. Fakat öyle bile olsa yeni gelen, eskiden beri yerleşmiş olana denk değildir. Aramızdaki mücadele dünyanın bugüne kadar asla görmediği şekilde acımasız olurdu.

Devlet mekanizmalarını hareket ettiren çarklar bir motor kuvvetiyle hareket etmektedir, bu kuvvet altındır ve tamamen bizim elimizde olan bir güçtür. Politik ekonomi bilimi liderlerimiz tarafından icat edilmiş olup, uzun zamandır sermayeye seçkin prestijini vermektedir.” 

Protokol No:6/6. “…Biz, sanayinin hem sermayeyi hem işçiliği ortadan kaldırmasını ve spekülasyon vasıtası ile dünyanın bütün parasının elimize geçmesini bu suretle bütün Yahudi olmayanların proleterya saflarına atılmasını arzu ediyoruz. O zaman Yahudi olmayanlar başka bir sebep için olmasa bile var olma hakkını elde etmek için önümüzde eğileceklerdir.”

7.  “Maaş miktarlarını arttıracağız fakat bu işçilere hiçbir kazanç sağlamayacaktır çünkü aynı zamanda hayatın temel ihtiyaçlarının da fiyatlarını yükselteceğiz, bunun da tarım ve hayvancılıktaki gerilemeden olduğunu söyleyeceğiz.”

Rosenthal: 

“Modern endüstrinin tepesinde bizim temsil ettiğimiz sermaye vardır. Hem yönetim hem işçilik bu üçgenin alt kısmında bulunmaktadır. Bunlar sürekli birbirlerine karşı olmaktan dikkatlerini problemin asıl kaynağına veremezler. Yönetim, fiyatları yükseltmeye zorlanır, zira biz her zaman sermayenin değerini arttırırız. İşçiliğin de ücreti arttırılır ancak yönetimin daha yüksek fiyatının olması gerekir, böylece bir kısır döngü yaratılır.”

“Biz asla çalıştırılmayız, bu da enflasyonun gerçek sebebidir. Ancak yönetim ve işçi arasındaki çatışma onların bizim işlerimizi takip etmelerini engeller. Sermayenin maliyetini arttırmamız enflasyon döngüsünü meydana getirir. Biz işçilik ya da yöneticilik yapmayız, ancak yine de kar elde ederiz. Para manipülasyonumuz sayesinde, endüstriye sağladığımız sermayenin bize bir maliyeti olmamaktadır.”   

“Federal Reserve (ABD Merkez Bankası) ile tüm üye yerel bankalara, aslında gerçek bir kaynağı olmayan kredi veririz. Onlar da bu krediyi endüstriye sağlarlar. Böylece Tanrının yapabileceğinden daha fazla yapmış oluruz, çünkü tüm zenginliğimiz hiçlikten yaratılmıştır.

Sözde sermaye ile endüstri, yönetim ve işçiyi kendimize borçlandırırız ve bu borç her zaman artar. Bu devamlı artışı kullanarak, yönetimi ve işçiyi birbirine düşürürüz, böylece birleşip bize saldırmazlar ve birlikte borçsuz endüstriyel bir ütopya yaratamazlar.

Yönetim kendi sermayesini kar yoluyla yaratabilir, işini büyütür ve elde ettiği kazancı arttırır. İşçinin de refahı artar çünkü ürünlerin fiyatı sabit kalır. Endüstrinin, işçinin ve yönetimin zenginliği sürekli artar.
Ancak akılsız Yahudi olmayanlar, üreticiler gittikçe az kazanç sağlarken biz Yahudilerin üretimin artan kısmını tüketen parazitler olduğumuzu göremediler.” 

Protokol No. 7



1. “Önceden bahsedilen planların tamamlanması için polis sayısının arttırılması ve silahlanmanın yoğunlaştırılması esansiyeldir.  Dünyadaki tüm devletlerde, bizim dışımızda, yalnızca proleter/işçi sınıfın, bizim çıkarlarımıza bağımlı birkaç milyonerin, polislerin ve askerlerin bulunması gerekmektedir.”

Neredeyse tüm terör örgütlerinin ve saldırılarının Yahudiler tarafından desteklendiğini bilmeyen yoktur. Hükümetler neden haberdar oldukları halde önlem almıyorlar diye merak ediyor olabilirsiniz. Ancak devletler, teröristlere karşı adım atmaktan değil, “onlardan” korkmaktadır. Zaten mantıklı düşünürseniz bu teröristlerin finanse edilmeden, desteklenmeden ilerlemeleri mümkün değildir.

2. “Tüm Avrupa’da  ve Avrupa ile ilişkileri yoluyla diğer bölgelerde, karışıklıklar, anlaşmazlıklar ve düşmanlıklar meydana getireceğiz. Böylelikle iki avantajımız olacak: ilk olarak tüm ülkeleri kontrolümüz altında tutmuş olacağız, çünkü istediğimiz zaman kaos çıkarabilecek ya da yeni bir düzen kurabilecek kadar güçlü olduğumuzu bilecekler. Bütün bu ülkeler bizim kaçınılmaz baskılarımıza alışkındırlar.

İkinci olarak, siyasi yollarla, ekonomik anlaşmalarla ve borç yükümlülükleriyle her devletin kabinelerini manipülasyonlarımızla karmakarışık hale getireceğiz.  Başarıya ulaşmak için müzakereler ve anlaşmalar sırasında kurnazlık ve tesir kullanmalıyız. Fakat resmi lisan denilen durumlarda bunun zıddı taktikler kullanacağız, dürüstlük maskesi takınacağız. 

Dikkatlerine sunduğumuz şeylerin yalnızca dışına bakmaya alışkın olan Yahudi olmayanların hükümetleri ve insanları bizleri her zaman insan ırkının iyiliksever kurtarıcıları olarak görmeye devam edecekler.”     

3. “Bize karşı çıkan herhangi bir ülkeye, o ülkenin komşularının ilan edeceği bir savaş  ile cevap vereceğiz: ancak eğer o komşular da biraraya gelip bize karşı çıkarlarsa o zaman bir dünya savaşı çıkararak direniş göstereceğiz.” 

4. “Siyasette başarının başlıca sebebi girişimlerdeki gizliliktir: Bir diplomatın sözü, hareketleriyle uyum içinde olmamalıdır.”

5. “Geniş birşekilde tasarlanmış planımıza uygun hareket etmeleri için Yahudi olmayan hükümetleri mecbur etmemiz gereklidir.
Planımız, basın yoluyla şekillendirdiğimiz kamuoyunun da etkisiyle istediğimiz sonuca yaklaşmaktadır.
Tek kelimeyle Avrupa’daki Yahudi olmayan hükümetleri kontrol sistemimizi özetlemek gerekirse, onlara gücümüzü terör saldırılarıyla göstereceğiz. Eğer bizlere karşı bir ayaklanma olursa, Amerika’nın, Çin’in veya Japonya’nın silahlarıyla onlara cevap vereceğiz.”

  

Protokol No. 9



4. “Tüm terör unsurları bizim kontrolümüz altındadır. Emrimiz altında her düşünceden, her doktrinden insanlar bulunmaktadır, monarşistler,  demagoglar, sosyalistler, komünistler ve her çeşit ütopyan hayalciler. Biz onları tek bir görev altında topladık: onlar otoritenin kalıntılarını yok ederler ve kurulu düzeni yıkmak isterler.

Bu faaliyetler yüzünden bütün devletler işkence içindedir, huzur ve barış istemektedirler. Fakat biz onlara, uluslararası büyük dünya hükümetimizi tanıyacakları zamana kadar huzur vermeyeceğiz.”

Dünyayı federal bir birlik haline dönüştürmeyi amaçlayan United World Federalists örgütünün kurucusu ve ünlü Yahudi banker Warburg ailesinden gelen James Paul Warburg , ABD Senatosu’nda şöyle bir açıklamada bulunmuştur:

“İstesek de istemesek de Dünya Hükümeti’ne sahip olacağız. Tek sorun, Dünya Hükümeti’ne işgal ile mi yoksa anlaşma ile mi ulaşılacağıdır.”  (17 Şubat 1950)
(We shall have World Government, whether or not we like it. The only question is whether World Government will be achieved by conquest or consent. - James P. Warburg)

9.  “…Biz, hukuk yönetimini, politik seçimleri, basını ve insanların özgürlüğünü ele geçirmiş bulunuyoruz.” 

10. “Yanlış olduğunu bildiğimiz yine de telkin ettiğimiz prensip ve teorilerle Yahudi olmayanların gençliğini aldattık, şaşırttık ve bozduk.”

13. “Zaman gelmeden önce Yahudi olmayanlar neler olduğunu öğrenirlerse, silahlarını ellerine alıp bize karşı ayaklanabilirler. Ancak buna karşı Batı’da en cesurları bile titretecek bir manevra hazırladık: büyük şehirlerin altına yer altı merkezleri kurduk.
Zaman gelmeden önce yer altı koridorları tüm şehirlerin altına döşenecektir, bu şehirler tüm teşkilatları ve arşivleriyle birlikte havaya uçurulacaktır.” 

İsrail’in “Samson Option” olarak bilinen planı yukarıdaki protokol maddesiyle uyuşmaktadır. Bu stratejiye göre İsrail bir tehditle karşılaştığında nükleer silahlarla cevap verecektir. “Samson” adı hem kendini hem düşmanlarını (Filistinlileri) Filistin’deki tapınağı patlatarak öldüren bir karakterden gelmektedir.

İsrailli “whistleblower” Mordechai Vanunu  (İsrail’in nükleer programını 1986’da İngiltere’ye bildirmiştir) İsrail’in dünyayı, ABD ve Avrupa’daki bölgeler dahil, herhangi bir şehri bombalamakla tehdit ettiğini söylemiştir: “Israel blackmails the world with its ability to bombard any city all over the world, and not only those in Europe but also those in the United States."

Kudüs’teki Hebrew Üniversitesi  askeri tarih profesörü Martin Van Creveld, “Dünyayı bizimle birlikte yok etme kapasitemiz var. Ve sizi temin ederim ki, bu, İsrail batmadan önce olur.”

İsrailli bir hükümet görevlisi ise, Seymour Harsh’ın “Samson Option” adlı kitabında alıntıladığına göre, “Auschwitz ve Treblinka’yı bu gün bile hatırlıyoruz. Bir dahaki sefere tüm dünyayı bizimle birlikte götüreceğiz.” 

Protokol No: 10/4. “Yönetimi ele geçirdiğimiz zaman insanlara şöyle diyeceğiz: ‘Herşey kötüye gitti, herkes dertleriyle yıprandı. Biz sorunlarınızın sebeplerini ortadan kaldırıyoruz: milletler, sınırlar ve para farklılıkları. Tabii ki bizi yargılama konusunda serbestsiniz, ama size ne sunduğumuzu tam olarak bilmeden karar veriyor olamaz mısınız?’ sonra halk bizi umut ve beklentilerle yükseltecektir.  İnsan ırkının en küçük birimine bile öğrettiğimiz ve bizi dünya tahtına taşıyacak olan oy ve seçim, bizleri kınamak yerine tanıma umudu olanların elinde  son kez rolünü oynayacaktır.”  

5. “…Halkın liderleri olarak atanan ajanlarımızın gösterdiği yön haricinde başka yöne ilerleyemeyen kör bir güç yaratacağız. İnsanlar rejimimize boyun eğecekler çünkü kendi kazançlarının bu liderlere bağlı olduğunu bilecekler.”

18.  “Despotumuzun tanınması, anayasanın ortadan kaldırılmasından önce de olabilir: bu tanınma anı geldiği zaman yöneticilerinin aslında bizim tertiplediğimiz düzensizlik ve beceriksizliklerinden tamamen bıkmış olan halk diyecektir ki, ‘Onları yok edin ve insanları birleştirip tüm düzensizlikleri- sınırları, milletleri, dinleri, devlet borçlarını- yok edecek, bizlere kendi yöneticilerimizin idaresinde bulamadığımız barış ve huzuru verecek bir dünya kralı verin.’” 

19. “Fakat sizin de çok iyi bildiğiniz gibi milletler tarafından böyle isteklerin ifade edilmesi için, tüm ülkelerin kendi halkları ile ilişkilerinde tamamen insanlığı tüketecek derecede çekişmeler, kin, mücadele, kıskançlık ve hatta işkence kullanarak, şiddetli açlığa yol açarak, hastalık aşılayarak ve insanları yokluk içinde bırakarak karışıklıklar meydana getirmek bizim için zaruridir.

Böylelikle Yahudi olmayanların, para ve diğer konularda bizim himayemize sığınmak dışında başka bir seçenekleri olmayacaktır.”

20. “Ancak biz, dünya ülkelerini rahat bırakırsak sabırsızlıkla beklediğimiz an belki de hiç gelmeyecektir.”


Protokol No. 11



3.  “Hedefimize ulaştığımız zaman, devlet makinesinin gösterilen yönde gitmesi için yapmamız gereken devrimlerin detaylarıyla kendimizi meşgul edeceğiz. Basın özgürlüğü, dernek kurma hakkı, din ve vicdan özgürlüğü ve oy prensipi insanlığın hafızasından silinmeli ya da yeni anayasanın ilanından sonra radikal bir değişikliğe uğramalıdır.

Bunların hepsi yeni anayasanın ilan edildiği anda duyurulmalıdır, çünkü sonradan yapılan değişiklikler tehlikeli olabilir: eğer bu değişiklikler acımasız bir şiddetlikle ve kısıtlamalar ile yapılırsa benzer biçimde yeni değişikliklerin de yapılacağı korkusu sebebiyle ümizsizliğe yol açabilir.
Diğer yandan, eğer o değişiklikler fazla bir müsamaha anlayışı içinde getirilirse hatalı olduğumuzu kabul ettiğimiz söylenir ve bu da otoritemizin itibarını yok eder. Veya bizim korktuğumuz ve yumuşaklık göstermeye zorlandığımız söylenir ve bu hoşgörü için hiçbir şekilde takdir edilmeyiz, çünkü mecburiyetten yapığımız düşünülür.
Bütün bunlar yeni anayasamızın prestiji için zararlıdır.

Biz istiyoruz ki, yeni anayasanın yayınlandığı ilk andan itibaren, insanlar devrimin şaşkınlığı ile sersemlemiş, korku ve kararsızlık içindeyken, bizim çok güçlü ve durdurulamaz olduğumuzu görsünler.  
O zaman, onları dikkate bile almadığımızı, ve istersek karşı konulmaz bir güçle onları ezebileceğimizi, ve istediğimiz herşeyi ele geçirdiğimizi, asla onlarla gücümüzü paylaşmayacağımızı anlayacaklar.
Sonra korkuyla herşeye gözlerini kapatıp bütün bunların sonunda ne olacağını bekleyecekler.” 

5. “Gözlerini kapatmalarının başka bir sebebi ise onlardan aldığımız bütün özgürlükleri, barış düşmanlarını bastırıp tüm partileri uysallaştırdığımız zaman geri vereceğimizi söyleyecek olmamızdır.”

6.  “Özgürlüklerinin geri verilmesi için ne kadar bekletileceklerini tartışmaya bile gerek yoktur.”

Protokol No. 12



1- 2.  “Özgürlük, yasaların izin verdiğini yapabilme hakkıdır. Kelimenin bu şekilde anlamdırılması zamanı geldiğinde bize yardımcı olacaktır, çünkü kanunlar önceden bahsedilen programa göre yalnız bizim istediğimiz şekilde yapılacak veya ortadan kaldırılacaktır. Böylece tüm özgürlükler bizim elimizde olacaktır.” 

3. “Basın, bizim amaçlarımız için gereken düşünceleri/hisleri yaratır, ya da partilerin bencil çıkarlarına hizmet eder.  Genellikle yavan, haksız ve doğruluktan uzaktır. Halkın büyük çoğunluğu basının gerçekte neye hizmet ettiğinden habersizdir. Biz onu dizginleyeceğiz: aynısını tüm yayınlara yapacağız.
Eğer kitapların hedefi olarak kalırsak basının saldırılarından kurtulmamızın ne anlamı vardır?

Sansür yüzünden ağır masraf kaynağı olan yayınlanan ürünleri, devletimiz için gelir kaynağına çevireceğiz:  özel bir damga vergisi ekleyeceğiz ve herhangi bir basın organı veya matbaa kurulmasına izin vermeden önce teminat yatırmalarını isteyeceğiz. Bunlar basının yapacağı herhangi bir saldırıya karşı hükümetimizi garantili duruma getirecektir, eğer bize saldırma teşebbüsünde bulunurlarsa biz onları para cezasına çarptıracağız.
Bize karşı saldırıda bulunanlar arasında kendi kurduğumuz  örgütler de olacaktır. Ancak onlar sadece bizim önceden değiştirmeyi planladığımız noktalara saldıracaklar.” 

11. “…Gerçek düşmanlarımız sahte karşıtlığı kendilerindenmiş gibi kabul edip bize kartlarını gösterecekler."  

14. "Bu saldırılar başka bir amaca daha hizmet edecek: İnsanlar konuşma özgürlüğü olduğuna inanacak ve ajanlarımız, bize karşı çıkanların boş konuşmacılar olduğunu kanıtlayabilecek çünkü onlar bizim emirlerimize karşı çıkmak için sağlam kanıtlar bulamayacaklar." 


Günümüzdeki bilinçli ifşa yukarıda bahsedilen durumun en açık örneğidir.

Hem resmi (NSA, CIA, MI6) hem özel istihbarat teşkilatlarıyla, ve bu teşkilatlarla birlikte çalışan Stanford Araştırma Enstitüsü, Tavistock gibi “onların” yönetimindeki psikoloji inceleme kuruluşlarına bağlı düzen karşıtı gibi görünen websitelerin/forumların (Godlike Productions, Above Top Secret, vs) yanı sıra, Alex Jones (Siyonist-Yahudi istihbarat şirketi Stratfor ile çalışmaktadır), David Icke gibi Yahudilere laf ettirmeyen kontrollü karşıtlık ajanları da bulunmaktadır.
İngiliz istihbarat teşkilatlarından biri olan GCHQ da bu psikolojik savaşta büyük rol oynamaktadır. Tıpkı istihbarat operatörlerine danışman psikologlarının önerdiği gibi özellikle internetteki bazı kaynakların güvenirliğini sarsmak, bilgileri yalanlamak, internete yanlış bilgiler sızdırmak gibi teknikler kullanmaktadırlar.

Snowden’in konuyla ilgili yayınladığı belgeler arasında
GCQH’nun bir bölümü olan JTRIG’in, Youtube, Twitter ve Facebook gibi sitelerde, forumlarda vb. belirli konulardaki tartışmaları izlemek için gruplar, hesaplar açtıkları, bazı websitelerini bu tip amaçlar doğrultusunda kontrol ettikleri, tehdit olarak algıladıkları materyallerin silinmesi için şikayette bulunmaları gibi basit ama dikkat ederseniz sık sık başvurdukları yöntemler vardır.
İnternette bu kadar “çelişkili bilgi” olmasının sebebi de budur, stratejik video ve sitelerin silinmesinin altında yatan gerçek sebep de budur.

Kontrollü karşıtlık ajanları arasında “insider” olarak geçen, ancak “ayrıldığını” iddia edenler de vardır: Tesadüf eseri bunların büyük çoğunluğu ayrılır ayrılmaz Hristiyan olmuşlardır, aslında Yahudi ırkından olan Philip Eugene Rothschild ve John Todd/Collins gibi – başka bir Yahudi, Adam Weishaupt da komünizmi desteklemek için hristiyan Cizvit birliğine katılmıştır. Kontrollü karşıtlık en başından beri komünizme yol açmaktadır: Fransız Devrimi, Rus Devrimi, hatta günümüzdeki Otpor/Canvas’a bağlı Turuncu Devrim, Arap Baharı ve Jacob Rothschild’in de desteklediği Wall Stret’i İşgal Et eylemleri gibi.

Bilinçli ifşa ajanlarının ortak özelliklerinden bir diğeri ise İsrail’i ve Yahudileri savunmak, “onların” Yahudi olduğunu belirttikten sonra hatta planlarının Kudüs merkezli dünya devleti kurmak olduğunu açıkladıktan, Neo-Paganizm adı altında İsrail’i savunduklarından (Yahudi Isaac Bonewitz’in Anti-Defamation League’i gibi) ritüellerinde Yahudi mesihine, Yahweh gibi düşünce formlarına enerji topladıklarını söyledikten sonra (Philip Eugene Rothschild’in belirttiği gibi http://666revolution.blogspot.com.tr/2016/03/yahudi-dunya-yoneticileri.html )  yine de birşekilde olayı Satanizme bağlamayı başarabilmektedirler- tabii burada onların en büyük güvencesi yine Talmud’da, Torah’da belirtilen planlar kapsamında oluşturulan dinlerdir.

Dinlerle insanlar hem kendi  Tanrılarıyla, Satan ile olan bağlarını kaybetmişler, ve aslında en ileri teknoloji olan astral/ökült konularındaki bilgilerini yitirmişler, hem de biyoenerjik açıdan güçsüzleşmişler ve savaşamayacak hale getirilmişlerdir.
İnsanların bilgisiz ve kör olması onları ökült/astral saldırılardan korumaz, hayatlarının düşman varlıklar tarafından dini programlar yoluyla sömürülmesini de engellemez.

Bu yüzden tüm ökült bilgiler gizli tutulmuş, tepede, Yahudilerde toplanmıştır. “Dünya yöneticilerinin” asıl gücü buradan kaynaklıdır:

“Musa’nın dininin sağlam ve detaylı sistemi sayesinde tüm insanlık hükmümüz altına getirilmiştir. …Biz onun mistik tarafının, gücün temeli olduğunu açıklayacağız.
Sonra mümkün olan her fırsatta bizim lütufkar yönetimimizle geçmiş çağların yönetimlerini kıyaslayacağız…Yahudi Olmayan devletlerin hatalarına dikkatleri çekeceğiz.” (Protokol No: 14/1)

“Yahudi olmayanlar ile bizim aramızdaki düşünce kapasitesi farkından, seçilmiş ırk olduğumuz ve üstün nitelikli insanlığımız açıkça fark edilebilir. Onların gözleri açıktır fakat önlerindekini görmezler. Materyal/maddi konular dışında ilerleme gösteremezler.  Bundan da anlaşılır ki, yaratılıştan, dünyanın sevk ve idaresi bize verilmiştir.”  (Protokol No: 15/4)

Materyal olmayan görme, yani “clairvoyance” (Türkçeye duru görü şeklinde çevrilebilir) üst boyutları ve boyutlararası varlıkları (boyutlararası geçiş yolları olan ‘solucan delikleri’ dahil) görmeyi sağlar. CIA’in Stargate Projesi kapsamında geliştirdiği Remote Viewing yönteminin de ana prensibi budur. Yukarıda bahsedilen “gözlerinin önündekini görmezler” clairvoyance’e bir göndermedir, “üstün nitelikler” ise astral yeteneklerdir.  

Protokol No: 16/4. “Bizim için yararlı örnekten çok zararlı örnek bulunduran Klasisizm (Antik Yunan ve Roma prensipleri) ve diğer tüm antik tarih çalışmalarını gelecek planlarımıza yönelik çalışmalarla değiştireceğiz.”  

Tabii ki onlar Antik tarihi, Tanrıları ve Satan’ı insanların bildiğinden çok daha iyi şekilde tanımaktadırlar (örneğin Irak Savaşı dönemlerinde onların önceliği çoğu insanın sandığı gibi petrol değil antik tarihsel kalıntılara el konulmasıydı. İnsanların ulaşabileceği kalıntılar da bozulmuş ya da yok edilmiştir, bugünlerde Suriye’de yapıldığı gibi)

Yahudi olmayan herkes onlara göre Pagandır: Gentile (Centil), Pagan anlamına gelir ve Yahudi olmayanlar için kullanılır. Onlar da farkındadır Satan ve Tanrıların Yahudileri asla kabul etmediğinin, etmeyeceğinin.Yahudiler, kendi “tanrılarının” (düşman boyutlararası varlıkların) emrinde Pagan Tanrılarıyla savaşmaktadırlar. Tepedeki Yahudiler insanlara kendilerini de Satan’danmış gibi gösteriyorlar ki, insanlar Satan’a yönelmesin, gerçekleri direk Tanrılardan öğrenmesin.
Kendilerine “Satanist” diyen grubun genelinin de  zaten Satan ve Tanrılar ile bir ilişkileri dolayısıyla bilgi kaynakları ve güçleri de yoktur, onlar da düşmana tehdit oluşturmazlar. Tam tersine insanları Satanizm hakkında yanlış bilgilendirdikleri ve insanları uzaklaştırdıkları için, bilinçli ya da bilinçsiz, düşmana hizmet etmektedirler.

İçeriden/insider olup “ayrılmış” ve Hristiyan olmuş/dine yönelmiş ya da Yeni Çağ’a hazırlanan mentorları ile birlikte Yahudi kurtarıcılarına/”tanrısına” güvenip onların istediği şekilde hem güçlerinden hem Tanrılarından koparılan insanlar sadece sonlarını beklemektedirler.  Zaten amaç da budur: “Düzen çok kötü” “‘illuminati’ dünyayı yönetiyor”  “İsrail kralının/mesihin ve tanrının önderliğinde %1’e  karşı birleşelim”

“…En sonunda, Dünya için hazırladığımız Siyon kanından gelen kral lehinde, bize de sırt çevirmelidirler. “ (Protokol No.3/15)

Kontrollü karşıtlık 20. Yüzyılda komünizm yayılmaya çalışırken “enternasyonel finansa/bankerlere/ %1 ‘e ” karşı ayaklanma vb. şekillerde ayarlanmıştır, tıpkı günümüzdeki gibi,

“Karşıtlığı kontrol etmenin en iyi yolu ona bizim liderlik etmemizdir.” – V. Lenin  

Kendisi de bir Yahudi olan ve yine Yahudi finansörler tarafından desteklenen Lenin’in bu sözü Komünist yoldaşları adına değil, onu destekleyen Yahudi bankerler adınadır. Enternasyonel Yahudi bankerler, komünizmin yayılması için kendilerine olan karşıtlığı yine kendileri yönetmişlerdir.  

“Troçki, Komintern’in New York Borsası’nın yanında muhafazakar bir örgüt gibi kaldığını ve  bankerlerin devrimin itici gücü olduğunu söylemiştir. …Finansörler, objektif ve subjektif olarak bilinçli devrimcilerdir. …Tek istedikleri daha çok güçtür. Bu nedenle evrensel bir egemenlik kurmak istiyorlar.” – Rakovsky Protokolleri

New Age (Yeni Çağ), Komünist Sinarşizm ve Satanizm yazısında alıntılandığı gibi:

“Bilinen başka bir Yeni Çağcı da ressam ve ökültist olan N. Roerich'dir. Roerich'in üstadına göre komünizm evrim için bir gerekliliktir, bu yüzden ilk aşamada Rusya'da zafer kazanılması gerekmektedir. 1927'de N. Roerich Lenin'den üstadların habercisi ve evrimin hızlandırıcısı diye bahsetmiştir.
18 Mart 1926'da Roerich'in üstadı Morya'nın dikte ettirdiği mektuplar Haziran ayında Moskova'da toplanan komünistlere sunulmuştur. Üstadlar komünizmin bütün dünyaya yayılması için gereken herşeyin yapılmasını istemişlerdir.”

“Yeni Çağ” hareketlerinin asıl yöneticileri, dünya yönetim konseylerinin de üstünde bulunan düşman varlıklardır. Yeni Çağ ile genellikle düşman Nordikler: Pleaidianlar, Andromeda Konseyi, Intergalaktik Federasyon, Sirius Konseyi ve diğerleri, (“Great White Brotherhood” olarak da bilinirler) ilgilenir, kontrollü karşıtlığın da en açık örneği Yeni Çağcılarda ve açıkça yeni çağcı nordiklerlerle çalıştıklarını belirten "ifşacılarda" görülür.  

Zaten kontrollü karşıtlık direk komünizme yol açmaktadır.

Jordan Maxwell, Michael Tsarion, Acharya S , David Icke, Alex Jones da Yeni Çağ propagandası yapan bilinçli ifşacılar arasındadırlar.

D. Icke: “Truth Vibration kitabımın yayınlanmasından beri ‘Tüm Yaratılışın Lordu” olan ve dünyadaki tüm değişikliklerden sorumlu Rakorski ile iletişim içindeydim ve ondan çok şey öğrendim. Ayrıca Dünyanın Ruhu Jesus (İsa) ile de çok sık iletişim kuruyorum, diğerleriyle de.” (David Icke, Love Changes Everything, s14)

Rakorski, önceden bahsedilen Yeni Çağcı düşman varlıklardan olup, teozofist ve Yeni Çağ hareketinin liderlerinden Alice Bailey’in de "üstadıdır".  Bailey’in kitapları arasında “The Reappearance of the Christ" (Christ/İsa’nın Dönüşü) de bulunmaktadır.
Bailey’in çalışmalarında bahsettiği “Lucifer” karakteri Lucifer/Satan değildir, tam tersine, tıpkı konsey ritüellerinde olduğu gibi Christ‘i simgelemektedir, onun sıfatlarından biri olarak kullanılır (Yahudi H. W. Rosenthal’ın röportajının sonunda belirttiği “Lucifer is very much alive” konsepti de bu durumla ilişkilidir)
Hatta bazı teozofistler diğer “üstadlar” (düşman varlıklar) için – “Melek Mikail” dahil, Lucifer adını kullanmışlardır. Genel olarak, Lucifer, ışık getiren anlamındadır, lucis ise ışıktır. Düşman varlıklar (melek/angel)  İncilde “Elohim” olarak geçerler, bu kelime Antik Mısır’da yine ışık anlamına gelen “El-“ kavramından türetilmiştir, Kuranda da “meleklerin” ışıktan varlıklar olarak geçmelerinin sebebi budur.“Israel” ‘deki –el eki de ışık kavramıyla bağlantılıdır. 

Papa John XXIII, asistanının raporlarına göre, 1961 Temmuz'unda Roma'da bir düşman Nordikle yaklaşık 20 dakikalık bir görüşme yapmıştır http://beforeitsnews.com/paranormal/2014/04/pope-john-xxiiis-alien-encounter-with-a-son-of-god-2467356.html



     

Normalde çok önemli olan “light/ışık” konsepti  (Lilith “Light is power”/‘Işık güçtür’ demiştir) tıpkı diğer Pagan öğretileri gibi Yeni Çağcılar tarafından çalınmış ve bozulmuştur, amaç aynıdır: insanları gerçeklerden uzak tutmak.

Bailey’in Lucis Trust örgütü Birleşmiş Milletler ile de uzun süredir resmi olarak çalışmaktadır. 
Bir başka Yeni Çağcı olan Saint Yves ise “Sinarşi” adını verdiği Yahudi global elitin önderliğinde, İsrail merkezli bir dünya devletini öngörmüştür. Kendisi aynı zamanda Musa, İsa gibi karakterlerin de Yahudi olduğunu belirterek Sinarşik hiyerarşinin önderleri olduklarından bahsetmiştir.

Protokol No.12/4. “Bizim kontrolümüz olmadan tek bir duyuru bile halka ulaşmayacaktır. Bütün haberlerin yalnızca birkaç ajanstan alınması sebebiyle bu sonuca zaten ulaşmış bulunuyoruz.

Bu ajanslar tamamen bizim elimize geçtiğinde sadece onlara dikte ettirdiğimizi yayınlayacaklardır.”   

12.  “Bütün gazetelerimiz mümkün olan her türlü görünüşe sahip olacaktır: Aristokratik, cumhuriyetçi, devrimci, hatta anarşist. Vishnu gibi, hepsinin yüzlerce eli olacak ve her bir düşünceyi kontrol edecektir.
Bunlar, ne zaman bir olay çıksa, insanların düşüncelerini bizim hedeflerimize uygun şekilde yönlendirecektir.
Kendi taraflarından olan bir gazetedeki fikirleri tekrar ettiğini sananlar, aslında bizim düşüncelerimizi ya da bizim istediğimiz bir düşünceyi tekrar edecekler. Kendi partilerinin yayın organını takip ettiklerinin boş inancı içinde olanlar gerçekte bizim kendileri için açmış olduğumuz bayrağı takip edeceklerdir.”

17. “Bugünlerde bile, örneğin Fransız basınını ele alacak olursanız, parola ile işleyen masonik dayanışmayı açığa vuran durumlar vardır. Bütün basın organları mesleki gizlilik içinde birbirlerine bağlıdırlar. Onlardan hiçbirisi kendi bilgi kaynaklarının sırrını, bunun bildirilmesi kararlaştırılmadıkça dışarıya vermez. Gazetecilerden hiç birisi, kendi geçmişinde utandırıcı bazı meseleler ve buna benzer şeyler bulunmadıkça basın mesleğine kabul edilmeyeceği için onlardan birisi bile sırrımızı ifşa etme riskine girmeyecektir. Çünkü o zaman onun geçmişindeki meseleler derhal açıklanır.
Bizim sırrımız korunduğu sürece, halk bu gazetecileri takip edecektir.”

Protokol No: 13/3. “…Kendi düşüncelerini oluşturmaktan ve yansıtmaktan aciz olan insanlar bizimle aynı tonda konuşmaya başlayacaklar, çünkü sadece biz onlara ne yönde düşüneceklerini göstereceğiz.”

"Yakın zamanda insanlar kendi başlarına düşünemeyecek hale gelecekler. Sadece haberlerde onlara sunulanı tekrarlayacaklar."   - Z. Brzezinski , Between Two Ages
Brzezinski ile birlikte Trilateral Commission’ın kurucularından olan David Rockefeller, CFR’daki bir konuşmasında şöyle demiştir:
“Washington Post, New York Times, Time dergisi ve diğer yayın organlarının yöneticilerine, görüşme çağrılarımıza katıldıkları ve verdikleri sessizlik sözünü 40 yılı aşkın süredir tuttukları için teşekkürü borç biliriz. Eğer bu yıllar boyunca halkın dikkatini yaptıklarımıza çekselerdi dünya üzerindeki planımızı gerçekleştirmemiz imkansız olurdu.

Dünya her geçen gün daha bilinçli ve daha hazır bir şekilde Dünya Devleti’ne doğru ilerlemektedir. Entelektüel elit bir kesimin ve dünya bankerlerinin kuracağı çok uluslu egemenlik, geçmiş çağlarda gördüğümüz tek uluslu oluşumlardan çok daha caziptir.”

H.W. Rosenthal’ın röportajından:

“İlk önce, bankaların ele geçirilmesiyle şirket sermayeleri de himayemiz altına girdi. Bunları kullanarak film endüstrisini, radyo kanallarını ve televizyon medyasını da tekelimize aldık. Basın, gazeteler ve dergiler zaten bize bağlıydı. En büyük kazancı eğitim materyallerini de kontrol altına alınca elde ettik. Bu araçları kullanarak insanların düşüncelerini kendi amaçlarımız doğrultusunda şekillendirmeyi başardık. 

Gazeteler, dergiler, radyo ve televizyon dahil olmak üzere tüm medyayı biz yönetiyoruz. Hatta müziğinizi bile: şarkılar yayınlanmadan önce onları sansürlüyoruz. Çok geçmeden düşüncelerinizi de biz kontrol edeceğiz.”

Lynn Rothschild “The Economist”’in sahibidir. Edouard de Rothschild, Fransa’daki “merkez-sol” görüşlü ve kurucuları arasında Marxist Jean-Paul Sartre’nin de bulunduğu Liberation gazetesine yatırım yapmaya başladığından beri gazetenin yönetimi hakkında da söz sahibi olmuş hatta gazetenin genel direktörü Dreyfus’u ve gazeteci Serge July’ı, yaklaşık 150 çalışan ile birlikte kovdurmuştur.

Aralık 2014’de Fransa’daki Charlie Hedbo gazesi terörist El-Kaide örgütü tarafından saldırıya uğramıştır ve bu saldırıdan sonra Fransız hükümeti gazeteye finansal destek sağlamıştır. Saldırıdan birkaç hafta önce, Aralık ayı içinde, Edouard de Rothschild Charlie Hebdo’yu almaya karar vermiştir. Philippe Sereys de Rothschild ise, Ocak ayında Quote dergisine verdiği röportajda,
“Gazetenin alınması bize politik bir güç veriyormuş gibi görüneceği için ailemin bazı üyeleri buna karşı çıktı. Biz politika ile ilgileniyormuş gibi görünmek istemiyoruz, en azından bu kadar açık şekilde değil.”
(“Certain family members wanted to prevent the purchase, because they felt the purchase of this daily publication would be seen as giving us political influence.  We wanted to avoid that at all costs.  We do not want to be seen to be involved in politics, at least not in such a transparent way”) 

Böylece Philip Sereys Rothschild de doğrulamıştır “görünmez güç” olduklarını. Hatta tereddütlerinin sebebi terörist saldırısından önceden haberlerinin olması da olabilir: saldırıdan hemen önce gazeteyi alırlarsa bunun dikkat çekeceğini tahmin etmişlerdir, ancak asıl dikkat çekmeyen nokta saldırıdan sonra Charlie Hebdo’ya (Rothschildlere) devletten gelen mali yardımdır. Böylece ilk haftadan fazlasıyla kar elde etmişlerdir.
  

Protokol No. 13


3. “…İnsanlar neler olduğunu anlayamadan, eğlencelerle, oyunlarla, hobilerle dikkatlerini dağıtacağız. Daha sonra basın vasıtasıyla sanat ve spor dallarında müsabakalar düzenlenmesini teklif edeceğiz. Bütün bu ilgi alanları, bizim istemediğimiz konulardan onları uzak tutacaktır.” 

H.W. Rosenthal:

“Televizyon ve film endüstrisi gerekli dikkat dağınıklığını sağlamaktadır. Bu programlar akılları bilinçli düşünmeye sevk etmez, tam tersine insanları mantıksız bir duygusallığa yöneltecek şekilde dikkatlice hazırlanmıştır.
Bütün bunlar sayesinde insanlar, akla ve mantığa göre değil bizim onlara dikte ettiğimiz şekilde davranmaya programlanmışlardır.”


Protokol No. 15



1.  “Mevcut bütün hükümetlerin işe yaramaz olduğu kabul edildikten sonra her yerde aynı zamanda yapılması planlanan darbelerimizin ardından -ve bu zaman uzak değildir, belki tam bir yüz yıl sonra gelecektir- krallığımızı kurduğumuz zaman bize karşı herhangi bir komplo kurulmadığından emin olacağız.
Bu amaç kapsamında, bize karşı silahlanan herkesi acımasızca katledeceğiz. Gizli cemiyetlerin ve benzeri örgütlerin kurulması da ölümle cezalandırılacaktır. Onlardan şu an mevcut bulunanları -ki bizce bilinmektedirler, bize hizmet etmişlerdir ve hala da etmektedirler- dağıtacağız ve üyelerini Avrupa’dan çok uzaklara sürgüne yollayacağız.
Çok şeyleri bilen Yahudi olmayan masonlar için de benzer yöntemler izleyeceğiz.  Bazı sebeplerden istisna ettiklerimizi de devamlı korku içinde yaşatacağız. Gizli cemiyetlerin eski üyelerini bizim yönetim merkezimiz olan Avrupa’dan sürgün edilmelerine tabi tutan bir kanun yürürlüğe koyacağız.”

4. “Ancak krallığımızı kurana kadar bunun tersini yapacağız: dünyanın her yerine mason locaları kuracağız ve çoğaltacağız. Onlara kamu faaliyetlerinde etkili olan ya da olabilecek kişileri çekeceğiz. Çünkü biz istihbarat ve tesir imkanını bu localarda bulacağız. Bu locaları, bizim dışımızda kesinlikle kimsenin bilmediği ve liderlerimiz tarafından yönetilen bir merkezi idare altında toplayacağız.  Locaların, yönetimin gizli kalmasına hizmet eden temsilcileri bulunacak ve bu temsilciler, Liderlerden alacakları parolaları, planları bildireceklerdir…”

Vicomte Leon De Poncins, “The Secret Powers Behind Revolution” adlı kitabında bu merkezi idare hakkında şunları söylemiştir:

“Yüksek dereceli masonluk bile başka bir yönetim çemberine bağlıdır… Bu gün Fransa’da olduğu gibi, gizli otorite, Farmason elçileri vasıtasıyla emirlerini dikte ettirmektedir.  
Bna’i-Brith yalnızca Yahudilere özel olan uluslarası bir Mason örgütüdür.  Bu örgütün yöneticilerine diğer büyük Yahudi kuruluşlarında da sık sık rastlanmaktadır.

Bna’i Brith kendi içinde de tek bir yönetim merkezine bağlı birçok gizli örgütü barındırmaktadır. B’nai B’rith’in üstünde B’nai Moshe, B’nai Zion örgütleri ve gizli yönetim merkezi bulunmaktadır.” - The Secret Powers Behind Revolution, Vicomte Leon De Poncins, 1929, pp. 215-216


Savaşları ve devrimleri finanse eden uluslarası Yahudi bankerlerden Jacob Schiff (Rus Devrimi’nin önde gelen destekçisidir), Max Warburg (Versay Barış Anlaşması sürecinde Almanya’yı temsil etmiştir, 1924-1933 yılları arasında Reichsbank yönetim kurulunda bulunmuştur) ve Paul Warburg  Bna’i Brith üyeleri arasındadırlar.

Warburg’lar gibi ünlü Yahudi banker aileleri, yalnızca Bna’i Brith üyeleri olmakla kalmayıp, Siyonizme de büyük katkı sağlamışlar ve gerçekten de diğer önde gelen Yahudi örgütlerini de desteklemişlerdir: Felix Warburg (Versay’da İtilaf Devletlerini temsil etmiştir) American Jewish Committee/Amerikan Yahudi Komitesi başkanlığını ve Jewish Agency’nin yönetim kurulu başkanlığını yapmıştır. Otto Warburg World Zionist Federation/Dünya Siyonist Federasyonu eylem komitesi üyesidir.

Dönemin Rothschild bankasının yöneticilerinden ve Weishaupt’un Illuminati örgütünün Mainz’deki locasının üyelerinden olan Sigmund Geisenheimer, Haham Tzvi Hirsch Horowitz tarafından Yahudi mason locası Frankfurt Judenloge’u kurmakla görevlendirilmiştir.  

Rothschildlerin akrabası olan Goldsmith ailesinin de dahil olduğu Yahudi elitler bu locayı kurmuşlardır. Üyeler arasında Solomon Rothschild de bulunmaktadır.
Frankfurt’ta bir Gentile/Yahudi olmayan Mason, Johann Christian Ehrmann,  Frankfurt’daki Yahudi Masonların “humanizm” hareketini de kullanarak bir dünya cumhuriyeti kurmayı planladıklarını söylemiştir.

Protokol No.15/4: “…Tüm liberal ve devrimci unsurları ve halkın her kesiminden insanları localarda bir araya getireceğiz. Gizli politik planlar bizce bilinecek ve bu planlar henüz düşünüldükleri günde bizim yönlendirici ellerimize düşecektir. Loca üyeleri arasında uluslararası ve milli polis teşkilatlarının ajanları da bulunacaktır. Onların bize hizmetlerinin yeri doldurulamaz. Çünkü polis teşkilatı itaatsizliklere karşı tedbirler alır, aynı zamanda bizim faaliyetlerimizi gizler ve hoşnutsuzluklar için bahaneler sağlar. “

5. “Gizli örgütlere girenler genellikle kariyerlerini ilerletmek isteyen fırsatçılar ve amaçlarımız doğrultusunda kullanabileceğimiz, yönlendirmekte hiç zorlanmayacağımız kişilerdir.  Eğer dünyada  karışıklıklar oluyorsa bunları biz, insanların dayanışmasını bozmak için kışkırtmışızdır… Masonik aktiviteleri bizim yönetmemiz doğaldır, zira Yahudi olmayanlar herşeyden habersizken, biz neye liderlik ettiğimizi ve her türlü eylemin asıl amacını biliriz. Yahudi olmayanlar, ideallerinin gerçekleştirilmesinde kendi görüşlerinden tatmin olmanın bir anlık hesabını göz önünde tutarlar ve dikkat etmezler ki bu ideal aslında onların kendi şahıslarına ait değildir ancak biz onları yönlendirmişizdir.“

6. “Yahudi olmayanlar localara meraktan ya da ekstra kazanç istedikleri için, bazıları da işe yaramayan, temelsiz planları için dinleyici bulma umuduyla girerler. Onlar başarı duygusu ve şöhret isterler,  ki bu hususlarda biz dikkate değer derecede eli açık bulunmaktayız. Bu başarıyı onlara vermemizin sebebi onlarda meydana getireceği kibirden istifade etmek içindir.  Çünkü bu anlayışsızlık onları bizim telkinlerimize karşı uyanık bulunmadan ve bu telkinlerin kendi düşüncelerini ifade ettiğine ve bunları başkalarından almış olmanın imkansız olduğuna dair tam bir yanılmazlık duygusu içinde, bizim telkinlerimize uygun hale getirir. Yahudi olmayanların en akıllısı bile, kibir yoluyla bilinçsiz bir cahil durumuna getirilebilir. Aynı zamanda onlar gözden düşürüldükleri zaman, kaybettikleri başarıları geri kazanma umuduyla kolayca bize boyun eğerler.”

9. “Ölüm herkes için kaçınılmaz sondur. İşlerimize engel olanları bu sona yaklaştırmak, bu işleri yönetenleri,  kendimizi yaklaştırmaktan daha iyidir. Biz, Masonları o kadar tedbirli ve dikkatli bir şekilde öldürüyoruz ki Kardeşlikten/Mason biraderlerden başka kimsenin hatta kendilerinin bile bizim ölüm hükmümüzden bir şüpheleri mevcut olamaz. Onların hepsi gerektiği zaman sanki normal şekilde, bir hastalık sonucuymuş gibi ölürler.  Bunu bildikleri için o localardaki biraderler dahi bize karşı çıkmaya cesaret edemezler. Bu metodlarla biz Masonluğun içinden bizim tertiplerimize karşı her türlü itiraz tohumlarını söküp attık.  Biz bir taraftan Yahudi olmayanlara liberalizm/özgürlüğü telkin ederken diğer taraftan kendi halkımızı ve ajanlarımızı münakaşa götürmez bir itaat durumunda tutuyoruz.”

Alexey Jefimow’ın “Who are the Real Rulers of Russia?” (s.77) kitabında belirttiği üzere, Rusya’da 1929 yılında, Yahudi olmayan tüm Masonlar aileleri ile birlikte öldürülmüşlerdir.    

22. “Düzenimize uymayan kişileri tereddüt etmeden kurban etmeye mecburuz. Çünkü kötülüğün ibret verici şekilde cezalandırılması eğiticidir.”

23.  “İsrail Kralı ona Avrupa tarafından verilen tacını giydiği zaman dünyanın lideri olacaktır. Uygun görmesi sebebiyle onun kurban edeceği kimselerin sayısı, Yahudi olmayan hükümetlerin aralarındaki rekabet sebebiyle feda ettiklerinin sayısına asla ulaşmayacaktır.”

24. “Kralımız, bütün dünyaya aynı anda tribün konuşmaları yapacak ve halkla sürekli birlik içinde olacaktır.”

Protokol No. 16


1.  “Kendi gücümüz haricindeki tüm kollektif güçleri ortadan kaldırmak için öncelikle kollektivizmin ilk aşaması olan üniversiteleri kendi istediğimiz yönde yeniden eğiterek güçsüzleştireceğiz. Onların görevlileri ve profesörleri ayrılmaya yetkili olamayacakları gizli ve teferruatlı faaliyet programı ile işleri için hazırlanmış olacaklardır. Onlar dikkatle seçilecekler ve hükümete tabi olarak görevlerine atanacaklardır.” 

8.  “Yüzlerce yıllık tecrübelerimize göre insanlar, onlara eğitim yoluyla öğretilen fikirlerle yaşamış ve yönetilmişlerdir. Kendi çıkarlarımız için kullanmak üzere düşünce özgürlüğünü tamamen ele geçireceğiz.  Biz uzun zamandır mevzulara ve fikirlere yön vermekteyiz.  Düşünceleri kısıtlama sistemimiz kapsamında uygulamalı dersleri yürürlüğe koyduk. Bunun amacı, Yahudi olmayanları, bir fikir oluşturabilmek için önlerine hazır bilgi sunulmasını bekleyen, kendi düşüncelerini oluşturmaktan aciz uysal hayvanlara dönüştürmektir.  Fransa’daki en iyi ajanlarımızdan biri olan burjuva, şimdiden yeni bir uygulamalı öğrenim programını yayınlamış bulunmaktadır. “

Protokol No. 17



3.  “Papalığı yok etme zamanı geldiği zaman görünmez bir el milletleri buraya sevk edecektir.  Ancak ülkeler ona saldırdığı zaman, biz sanki kan dökülmesini önlemek istiyormuşuz gibi onun koruyucuları olarak öne çıkacağız. Böylece insanların dikkatini dağıtarak Papalığın her köşesine sızacağız ve buranın tüm gücünü ele geçirinceye kadar bir daha çıkmayacağız.”

Karl Rothschild, Vatikan’ın zor zamanlarında Papalığa 5 milyon pound borç vermiş ve o zamandan beri Rothschildler, “Vatikan Hazinesinin Koruyucuları” (Guardians of the Vatican Treasury) olarak anılmışlardır.  
Tarihçi/araştırmacı Eustice Mullins, 1823 yılından beri Rothschildlerin, Katolik Klisesi’nin dünya çapındaki tüm finansal operasyonlarını kontrol ettiklerini belirtmiştir.  1832 yılında, Papa Gregory XVI, Kalman Rothschild’e Saint George nişanını vermiştir.

4.  “Yahudi Kralı dünyanın tek Papası ve enternasyonel klisenin patriği olacaktır.”      

Protokol No. 18



3.  “Kralımız, muhafız birliği tarafından gizlice korunacaktır.  Çünkü biz, kralın savaşmaya gücünün yetmeyeceği ve ondan saklanmaya mecbur kalacağı bir isyan çıkabileceği düşüncesini kabul etmeyeceğiz.”

4.  “Eğer bu düşünceyi Yahudi olmayanların yaptığı gibi kabul edersek, sadece hükümdarımız için değil, onun hanedanının da ölüm fermanını imzalamış oluruz.”

 

Protokol No.20


(Protokol 20 ve 21 tamamen finans programı üzerinedir, bu alanla ilgili olanlar detayları inceleyebilirler: Protocols of Elders of Zion - sayfa 36-41 http://xroads.virginia.edu/~ma01/Kidd/thesis/pdf/protocols.pdf )

3. “Hükümdarlığımızda Kral, devletindeki her şeyin kendisine ait olduğu yasal kurgudan istifade edecektir, ki bu kurgu kolaylıkla gerçekleştirilebilir. Kral, devlet içindeki tedavülleri düzenlemek için her çeşit meblağın tümünü kanunen kamulaştırma hakkına sahip olacaktır…”

5. “Fakirler üzerine vergi uygulaması bir devrim tohumudur ve ufağın peşine düşme suretiyle büyüğün kaybedilmesine neden olduğu için devletin zararına işler. Kapitalist/sermayedarlar üzerine vergi yüklenmesi, bizim bu günlerde Yahudi olmayan hükümetlerin gücüne yani onların devlet maliyelerine karşı kullandığımız serveti azaltır.”  

20.  “Yahudi olmayanlar için meydana getirdiğimiz ekonomik krizler paranın tedavülden çekilmesi vasıtasıyla oluşturulmuştur.
Devletlerden para çekerek muazzam sermayeleri hareketsiz hale getirdik. O devletler borç almak için daima o durgun sermayelere müracaat etmek zorunda kalıyorlardı. Bu borçlar faizler ile birlikte devletlerin finansına yüklendi ve onları sermayelerin kölesi yaptı. Endüstrinin büyük sermayedarların elinde toplanması halkların ve devletlerin enerjisini tüketti.”    

34. “…Faizli senet tedavüle çıkarma yetkisi endüstriyel şirketlere verilecektir, zira bu şirketler kârlarından faiz ödemesi yapabilirler. Halbuki devlet, özel şirketler gibi borç alınan para üzerine kâr elde edemez.”


ABD Merkez Bankası (Federal Reserve – FED) federal/devlete ait değil, özel bir bankadır. Kurucuları arasında Rothschild, Warburg, Morgan gibi Yahudi finansörler bulunmaktadır.

Yahudi elitler ve hahamlar Federal Reserve’in açılış töreninde:





H. W. Rosenthal, röportajında FED ile ilgili şunları söylemiştir:

“Bizim gücümüz, milli para sisteminin kontrolüne dayanmaktadır. ‘Para güçtür’ sözü bize aittir. Planımızda açıklandığı üzere, özel bir ulusal banka kurmak bizim için zorunluluktu. Federal Reserve sistemi planımıza tam olarak uyuyordu. Tamamen bize ait olmasına rağmen, adı onun bir devlet kurumu olduğunu düşündürüyordu. Başından beri amacımız tüm altın ve gümüşe el koyarak onların yerine değersiz, itfa edilemeyen kağıt parayı sisteme sunmaktı.”


Yahudi bankerler, J.P. Morgan’a ait Jekyll Adası’nda FED’i kurmaya karar vermişlerdir. Toplantıya katılanlar arasında Jacob Schiff’in bankası Kuhn, Loeb&Co. başkanı Frank Vanderlip, Henry Davidson (JP Morgan Bankası’nın ortağı) ve Paul Warburg bulunmaktadır. Paul Warburg, Federal Reserve’in ilk yönetim kurulu başkanıdır.

FED yasası ile ABD hükümetinin para basma ve vergi toplama yetkileri özel bankalara devredilmiştir. Federal Reserve, kağıt para basarak devleti kendine faiz ile borçlandırır ve kağıdın karşılığını devletten altın, gümüş olarak alır.

Eski ABD başkanı John F. Kennedy, İsrail’e karşı tavır almakla kalmamış aynı zamanda para basma yetkisini FED’den alarak devletin hazinesine vermiştir (fakat J.F. Kennedy’nin öldürülmesinden sonra bu durum geri çevrilmiştir)

ABD’nin kurucuları da en başından beri Yahudi bankerlere karşı halkı uyarmışlar ve kesinlikle FED gibi bir sistem kurmalarına izin vermemişlerdir.


FED’in önde gelen hissedarları:


- Londra ve Paris’teki Rothschild Bankaları

- Rockefeller’ların Chase Manhattan Bankası (sonradan JP Morgan Chase olarak Morgan ile birleşmişlerdir)

-  Israel Moses Schiff (İtalya)

-  Warburg Bank (Almanya ve Hollanda)

-  Kuhn, Loeb&Co. ve Lehmann Bank (New York)

- Goldman Sachs (JP Morgan’dan sonra istihbarat teşkilatlarıyla bağlantılı en önemli Yahudi şirketlerindendir)

Günümüzde Yahudi bankerler yalnızca ABD Merkez Bankası/FED’i değil, neredeyse bütün ülkelerin merkez bankalarını ve para basımını kontrol etmektedirler.

Protokol No:20/39. “Finans ve muhasebe sistemimizi sıkı denetim altında tutacağız: hükümdarın kendisi ya da basit bir devlet memuru, en düşük meblayı bile planlarımız çerçevesinde belirlenmiş yerden başka bir noktaya fark edilmeksizin saptıramayacaktır.”

Bunun örneğini IRS’de görebilirsiniz. ABD hükümetine ait gibi görünen ama aslında özel bir şirket olan IRS (Internal Revenue Service) halktan topladığı gelir vergisini ABD Hazinesi’ne değil, FED’e göndermektedir.    

Protokol No.21


10. “Biz dünya krallığımızı kurduğumuz zaman, tüm mali ve benzeri vardiyalar menfaatlerimize uygun olmadığı için para borsaları ile birlikte ortadan kaldırılacaktır. Çünkü biz, değerlerimiz üzerinde fiyatların değişmesiyle iktidarımızın itibarının sarsılmasına müsaade etmeyeceğiz, onların tam değerlerini gösteren fiyatı  alçaltma ya da yükseltme imkanı olmaksızın, kanun olarak ilan edeceğiz.
Fiyatları yükseltme, alçaltma için bahane teşkil eder. Gerçekten de biz, Yahudi olmayanların değerleri üzerinde alçaltma yapmak için yükseltme ile işe başladık.”    

Tüm para borsalarının kaldırılması dünya çapında tek bir para biriminin kabul edilmesinde önemli rol oynayacaktır. Bu sistemde, yatırım alanındaki rekabetin kaldırılmasıyla yalnızca “onlar” ve onlara yatırım yapanlar kar sağlayacaklardır. 

11.  “Hükümetimizin kredi kurumları para borsalarının yerine geçecektir. Bunların amacı hükümetin görüşlerine göre endüstriyel değerleri sabit tutmak olacaktır. Bu kuruluşlar piyasaya bir günde beş yüz milyon sanayi senedi sürecek veya aynı miktarın tümünü satın alacak durumda olacaktır. Böylece bütün endüstri girişimleri bize bağımlı hale gelecektir.
Bunun bize sağlayacağı muazzam gücü kendiniz de tasavvur edebilirsiniz.”  


Protokol No.24


 
1-2. “Kral Davud’un hanedanının dünyayı egemenliği altına almasının kesinleştirilmesi, başlangıçta bütün insanlığın düşüncelerine yön verilmesi dahil olmak üzere dünyanın idaresini bugüne kadar elinde bulunduran Siyon Liderlerinin gücüne bağlıdır.”

3. “Davud’un soyundan gelen mensuplar, kralları ve onların varislerini miras haklarına göre değil, onların belli özelliklerine, kapasitelerine göre seçeceklerdir.”

Yönetici konseylerin hepsi Yahudilerden (“Davud’un soyundan gelen mensuplar”) oluşmaktadır.  Yahudiler arasında belirli bir aristokrasik düzen olmasının sebebi, antik çağlarda Pagan krallıklarda olduğu gibi, temiz soy kavramına dayanmaktadır: Irkınız ne kadar temiz olursa o kadar güçlü olursunuz.

Günümüzde, Yahudi olmayanların güçlenmesini istemeyen global elit, ırk karışımı kavramını yaygınlaştırılmaya çalışmaktadır, hatta Orwell’ın 1984 adlı kitabında bu konu da vurgulanmıştır.

Bilinçli Yahudilerin yalnızca kendi ırklarından olanlarla evlenmelerinin, yönetici konseylerinin/Yahudi elitlerin birbirleriyle akraba olmalarının sebebi (“aslında tek bir aile gibidirler, çünkü birbirleriyle evlenmişlerdir” – Rakovsky Protokolleri) budur.

Yahudi hiyerarşisi böyle işlemektedir, en tepedekiler hem saf kan Yahudiler olup, hem de en güçlülerdir, ritüelleri de bu yüzden onlar yönetirler. Örneğin Philip Eugene Rothschild, Rockefeller’lar ve Bushların ritüellere katıldıklarından ancak hiçbir zaman ritüelleri yönetecek üstünlükte olmadıklarından bahsetmiştir (“I can recall the Rockefellers and the Bushes attending rituals, but never having the supremacy to lead them.”)

3-4. “…Seçilenler, siyasetin en gizli sırları ve hükümet planları içinde görevlerine başlatılacaklardır, fakat bu sırları onlar dışında kimse öğrenemeyecektir. …Sanatının gizli mevkilerinde görev yapmamış kimselere hükümet devredilemez.  Seçilen kimselere, geçmiş yüzyılların karşılaştırmalarıyla yukarıda bahsedilen planların pratik uygulamaları, politik-ekonomik hareketler ve sosyal bilimler, kısaca insanlığın yönetiminin yaratılıştan gelme bütün kuralları öğretilecektir.”

5. “Eğer varisler eğitimleri süresince ciddiyetsizlik, yumuşaklık veya otoriteyi yıkabilecek davranışlar sergilerlerse tahta çıkmaktan men edileceklerdir.”

6.  “Sadece kayıtsız şartsız acımasız bir şekilde hükmedecek kimseler iktidarı Siyon Liderleri’nden devralacaklardır.”

7.  “İrade zayıflığı veya başka bir yetersizlik sonucu hasta düşme hallerinde, krallar kanun gereği hükümdarlığı yeni ve kabiliyetli kişilere vereceklerdir.”

8-9.  “Kralın planları, kendisine en yakın olan danışmanları tarafından bile bilinmeyecektir.
Yalnızca Kral ve onu destekleyen üç kişi neler olacağını bilecektir.” 

Bahsedilen üç kişi “Triumvirate of Three” olarak kaynaklarda geçmektedir. Yahudi Dünya Yöneticileri yazısında da belirtildiği gibi bu 3’ler konseyi geçtiğimiz yüzyılda, en başta Philippe Georges Rothschild bulunmak üzere, Robert Rothschild ve Richard Rothschild’den oluşmaktaydı.

Philippe Georges’in 1988 yılındaki ölümünden sonra Philip Eugene Rothschild başa geçmiştir. P. Eugene Konseylerden ayrıldığı zamanlarda açıklamalar yaparken kendisinin ritüellerde “Christ” enerjisinin odak noktası olduğunu belirtmiştir (“my place was within the Body of Christ. I was to be a focus for spiritual power and controller of a cult within this Church. ...I was a spiritual focus of corporate energy into the Body of Christ.")

Bu Christ materyalinin enerjisi, ileride İsrail Kralı olarak insanların karşısına çıkarılacaktır. ("...to generate the spiritual and sociological forces that are required to bring in the false prophets")

10. “Dünyanın kaderinin, azimli iradesi ile kendisinin ve insanlığın yöneticisi olan krala bağlı olduğu herkes tarafından sezilecektir. Hiç kimse Kralın yetkilerini ve neler yapmayı planladığını bilemeyecek, bundan dolayı da kimse bilinmeyen bir yolda durmaya, karşı çıkmaya cesaret edemeyecektir.“

11. “Kralın akıl rezervuarı, yönetmeye mecbur olduğu hükümet planının kapasitesine uygun olmalıdır. Bundan ötürü Kral, Liderlerimiz onun aklını analiz ettikten sonra tahtına çıkacaktır.”

12-13. “Halkın Kralı tanıyıp sevmesi için onun insanlarla sürekli ilişki içinde olması önemlidir. Böylece şimdi bizim tarafımızdan korku/terör ile ayrılan o iki güç (halk ve hükümet), birbirlerine destek olacak hale getirileceklerdir.
Bu iki gücün de birbirlerinden ayrı olarak bizim hakimiyetimize girdikleri güne kadar terörü kullanmak bizim için bir zorunluluktu.”
        
14-15. “Yahudilerin Kralı, tutkularının ve duygularının esiri olmamalıdır. Duygusallık aklın kapasitesini etkiler. …Davud’un kutsal soyundan gelen dünya hükümdarı, halkı için tüm şahsi arzularından vazgeçmeleridir.”        


16.  “Yüce Lord’umuz ibret verici şekilde kusursuz olmalıdır.”