Protokol No. 5
5. “Belki belirli bir
süre için dünyadaki bütün Yahudi olmayanların oluşturacağı bir koalisyon
bizimle mücadelede başarılı olabilirdi: fakat onların aralarındaki köklü anlaşmazlıklar
sebebiyle güvendeyiz.
Biz, Yahudi
olmayanları, kişisel ve milletsel hesaplarını, dinsel ve ırksal kinlerini
kullanarak birbirlerine düşürdük.
Bu yüzden bize karşı çıkan herhangi bir
devlet, diğerlerinden destek görmeyecektir. Onların her biri hatırlamalıdır ki,
bize karşı herhangi bir anlaşma kendisi için kazançsız olacaktır.
İçinde bizim gizli elimiz olmadıkça milletler önemsiz bir
anlaşma bile yapamazlar.”
John Francis Hylan’ın 1922’de yaptığı konuşmadan:
“Görünmez hükümet Cumhuriyetimize asıl tehdittir: dev bir
ahtapot gibi şehirlerimizi, devletlerimizi ve milletimizi kuşatmıştır. Bunun
başında Rockefeller-Standard Oil grubu ve “uluslararası bankerler” olarak
bilinen güçlü banker aileler bulunmaktadır.
Uluslararası bankerlerin oluşturduğu bu küçük zümre gerçekte ABD
hükümetini yöneten asıl güçtür.
İki politik partiyi de onlar kontrol etmektedir. Politik
tartışmaları onlar düzenlerler. Parti liderleri onların maşalarıdır. ” – John
F. Hylan, New York Şehir Yöneticisi
H. W. Rosenthal:
“Amerikan halkı 1932’den beri
başkanlarını kendileri seçmemiştir. Roosevelt bizim adamımızdı, Roosevelt’ten
beri bütün başkanlar bizim seçimimizdi”
Philip Eugene Rothschild:
"Bu bozukluğa (SRA/DID-
çoklu kişilik bozukluğu) sahip olmayan son Amerikan başkanı Dwight
Eisenhower'dı, onun dışında Teddy Roosevelt'den beri tüm ABD başkanlarının
çoklu kişiliği ve ökült pratisyenliği vardı. Başkan (Bill) Clinton'ın çok ileri
derecede çoklu kişilik bozukluğu var. Al Gore'un da öyle.”
Roosevelt’ten beri tüm başkanlar
hem Yahudiler tarafından seçiliyor, hem de Yahudi ritüel sistemine bağlı ökült
pratisyenlikleri bulunuyor.
“Presidents are selected, not
elected.” - Franklin D. Roosevelt
Protokol No.10/11: “Yakın gelecekte başkanların
sorumluluklarını da biz belirleyeceğiz.”
12. “Kişiliksiz kuklamızın
sorumlu olduğu işleri biz sonuçlandıracağız. İktidara gelmek için çabalayanlar
zayıf karakterliyse ve başkan bulunması zorluğundan dolayı neticede ülkeyi
altüst edecek bir çıkmaza girilirse, bu bizi ilgilendirmeyecektir.”
13. “Planımızın istediğimiz
şekilde sonuçlanması için, seçimleri lehinde tertip ettiğimiz başkanların
geçmişlerinde ortaya çıkmamış bir karanlık lekeleri olacaktır, Panama meselesi
gibi (1888 yılında Fransa’da ortaya çıkan Panama Skandalı’na gönderme
yapılmıştır) o zaman başkanlar, geçmişteki lekelerinin ortaya çıkma korkusuyla
ve başkan olmanın vereceği ayrıcalıklar ve avantajlardan ötürü planlarımız için
güvenilir ajanlar olacaklardır.
Meclisler başkanları kendi içlerinden
seçeceklerdir. Fakat biz onlardan yeni kanunlar teklif etme ve kanunlarda
değişiklik yapma yetkilerini alacağız. Çünkü bu hak bizim tarafımızdan,
ellerimizde kukla olan başkana verilecektir.
Doğal olarak, başkanın otoritesi
her türlü saldırıya hedef olacaktır, ancak biz, kör kölelerimiz olan halkın
temsilcilerini kullanarak başkana kendini savunma gücünü vereceğiz. Bununla
birlikte başkana, savaş ilan etme yetkisini de vereceğiz. Başkanın bütün
ülkenin ordusunun başkumandanı olarak sayılması gerektiğini, yeni cumhuriyet
yasası için bunun gerekli olduğu şeklinde bir mazaret göstereceğiz. Böylece bu
anayasanın sorumlu temsilcisi olarak onu koruma yetkisi kendisine ait
olacaktır.”
14. “Kolaylıkla anlaşılabilir ki bu şartlarda kilidin
anahtarı bizim elimizde olacak ve bizden başka kimse yasama gücünü
yönetemeyecektir.”
Protokol No: 13/5. “İnsanları idaremiz altına alma amacıyla
ortaya çıkarılan büyük sorunlar, konuşmacılarımız tarafından biz krallığımızı
kurduğumuz zaman açıklanacaktır.”
Protokol No: 13/6.
“Tüm bu insanları yüzyıllardır fark edilmeyen politik bir plan çerçevesinde
bizim yönettiğimizden o zaman kim şüphelenecektir?”
Protokol No: 5/6. “PER ME REGES REGNANT (‘Benim sayemde Krallar
hüküm sürer’ - Latince bir dini öğreti) Peygamberler bizlerin Tanrı tarafından
tüm dünyayı yönetmek için seçildiğimizi söylemişlerdir. Tanrı bize görevimizi
yapabilmemiz için üstün zeka vermiştir. Bize karşı olanlarda zeka olsaydı yine
bizimle mücadele ederlerdi. Fakat öyle bile olsa yeni gelen, eskiden beri
yerleşmiş olana denk değildir. Aramızdaki mücadele dünyanın bugüne kadar asla
görmediği şekilde acımasız olurdu.
Devlet mekanizmalarını hareket ettiren çarklar bir motor
kuvvetiyle hareket etmektedir, bu kuvvet altındır ve tamamen bizim elimizde
olan bir güçtür. Politik ekonomi bilimi liderlerimiz tarafından icat edilmiş
olup, uzun zamandır sermayeye seçkin prestijini vermektedir.”
Protokol No:6/6.
“…Biz, sanayinin hem sermayeyi hem işçiliği ortadan kaldırmasını ve spekülasyon
vasıtası ile dünyanın bütün parasının elimize geçmesini bu suretle bütün Yahudi
olmayanların proleterya saflarına atılmasını arzu ediyoruz. O zaman Yahudi
olmayanlar başka bir sebep için olmasa bile var olma hakkını elde etmek için
önümüzde eğileceklerdir.”
7. “Maaş miktarlarını
arttıracağız fakat bu işçilere hiçbir kazanç sağlamayacaktır çünkü aynı zamanda
hayatın temel ihtiyaçlarının da fiyatlarını yükselteceğiz, bunun da tarım ve
hayvancılıktaki gerilemeden olduğunu söyleyeceğiz.”
Rosenthal:
“Modern endüstrinin tepesinde bizim temsil ettiğimiz sermaye
vardır. Hem yönetim hem işçilik bu üçgenin alt kısmında bulunmaktadır. Bunlar
sürekli birbirlerine karşı olmaktan dikkatlerini problemin asıl kaynağına veremezler.
Yönetim, fiyatları yükseltmeye zorlanır, zira biz her zaman sermayenin değerini
arttırırız. İşçiliğin de ücreti arttırılır ancak yönetimin daha yüksek
fiyatının olması gerekir, böylece bir kısır döngü yaratılır.”
“Biz asla
çalıştırılmayız, bu da enflasyonun gerçek sebebidir. Ancak yönetim ve işçi
arasındaki çatışma onların bizim işlerimizi takip etmelerini engeller.
Sermayenin maliyetini arttırmamız enflasyon döngüsünü meydana getirir. Biz
işçilik ya da yöneticilik yapmayız, ancak yine de kar elde ederiz. Para
manipülasyonumuz sayesinde, endüstriye sağladığımız sermayenin bize bir
maliyeti olmamaktadır.”
“Federal Reserve (ABD Merkez Bankası) ile tüm üye yerel
bankalara, aslında gerçek bir kaynağı olmayan kredi veririz. Onlar da bu
krediyi endüstriye sağlarlar. Böylece Tanrının yapabileceğinden daha fazla
yapmış oluruz, çünkü tüm zenginliğimiz hiçlikten yaratılmıştır.
Sözde sermaye ile endüstri, yönetim ve işçiyi kendimize
borçlandırırız ve bu borç her zaman artar. Bu devamlı artışı kullanarak,
yönetimi ve işçiyi birbirine düşürürüz, böylece birleşip bize saldırmazlar ve
birlikte borçsuz endüstriyel bir ütopya yaratamazlar.
Yönetim kendi sermayesini kar yoluyla yaratabilir, işini
büyütür ve elde ettiği kazancı arttırır. İşçinin de refahı artar çünkü
ürünlerin fiyatı sabit kalır. Endüstrinin, işçinin ve yönetimin zenginliği
sürekli artar.
Ancak akılsız Yahudi olmayanlar, üreticiler gittikçe az
kazanç sağlarken biz Yahudilerin üretimin artan kısmını tüketen parazitler
olduğumuzu göremediler.”
Protokol No. 7
1. “Önceden bahsedilen planların tamamlanması
için polis sayısının arttırılması ve silahlanmanın yoğunlaştırılması
esansiyeldir. Dünyadaki tüm devletlerde,
bizim dışımızda, yalnızca proleter/işçi sınıfın, bizim çıkarlarımıza bağımlı
birkaç milyonerin, polislerin ve askerlerin bulunması gerekmektedir.”
Neredeyse tüm terör örgütlerinin ve saldırılarının Yahudiler
tarafından desteklendiğini bilmeyen yoktur. Hükümetler neden haberdar oldukları
halde önlem almıyorlar diye merak ediyor olabilirsiniz. Ancak devletler,
teröristlere karşı adım atmaktan değil, “onlardan” korkmaktadır. Zaten mantıklı
düşünürseniz bu teröristlerin finanse edilmeden, desteklenmeden ilerlemeleri
mümkün değildir.
2. “Tüm Avrupa’da ve
Avrupa ile ilişkileri yoluyla diğer bölgelerde, karışıklıklar, anlaşmazlıklar
ve düşmanlıklar meydana getireceğiz. Böylelikle iki avantajımız olacak: ilk
olarak tüm ülkeleri kontrolümüz altında tutmuş olacağız, çünkü istediğimiz
zaman kaos çıkarabilecek ya da yeni bir düzen kurabilecek kadar güçlü
olduğumuzu bilecekler. Bütün bu ülkeler bizim kaçınılmaz baskılarımıza
alışkındırlar.
İkinci olarak, siyasi yollarla, ekonomik anlaşmalarla ve
borç yükümlülükleriyle her devletin kabinelerini manipülasyonlarımızla
karmakarışık hale getireceğiz. Başarıya
ulaşmak için müzakereler ve anlaşmalar sırasında kurnazlık ve tesir
kullanmalıyız. Fakat resmi lisan denilen durumlarda bunun zıddı taktikler
kullanacağız, dürüstlük maskesi takınacağız.
Dikkatlerine sunduğumuz şeylerin yalnızca dışına bakmaya
alışkın olan Yahudi olmayanların hükümetleri ve insanları bizleri her zaman
insan ırkının iyiliksever kurtarıcıları olarak görmeye devam edecekler.”
3. “Bize karşı çıkan herhangi bir ülkeye, o ülkenin
komşularının ilan edeceği bir savaş ile
cevap vereceğiz: ancak eğer o komşular da biraraya gelip bize karşı çıkarlarsa
o zaman bir dünya savaşı çıkararak direniş göstereceğiz.”
4. “Siyasette başarının başlıca sebebi girişimlerdeki
gizliliktir: Bir diplomatın sözü, hareketleriyle uyum içinde olmamalıdır.”
5. “Geniş birşekilde tasarlanmış planımıza uygun hareket
etmeleri için Yahudi olmayan hükümetleri mecbur etmemiz gereklidir.
Planımız, basın yoluyla şekillendirdiğimiz kamuoyunun da
etkisiyle istediğimiz sonuca yaklaşmaktadır.
Tek kelimeyle Avrupa’daki Yahudi olmayan hükümetleri kontrol
sistemimizi özetlemek gerekirse, onlara gücümüzü terör saldırılarıyla
göstereceğiz. Eğer bizlere karşı bir ayaklanma olursa, Amerika’nın, Çin’in veya
Japonya’nın silahlarıyla onlara cevap vereceğiz.”
Protokol No. 9
4. “Tüm terör unsurları bizim kontrolümüz
altındadır. Emrimiz altında her düşünceden, her doktrinden insanlar
bulunmaktadır, monarşistler, demagoglar,
sosyalistler, komünistler ve her çeşit ütopyan hayalciler. Biz onları tek bir
görev altında topladık: onlar otoritenin kalıntılarını yok ederler ve kurulu
düzeni yıkmak isterler.
Bu faaliyetler
yüzünden bütün devletler işkence içindedir, huzur ve barış istemektedirler.
Fakat biz onlara, uluslararası büyük dünya hükümetimizi tanıyacakları zamana
kadar huzur vermeyeceğiz.”
Dünyayı federal bir birlik haline dönüştürmeyi amaçlayan
United World Federalists örgütünün kurucusu ve ünlü Yahudi banker Warburg
ailesinden gelen James Paul Warburg , ABD Senatosu’nda şöyle bir açıklamada
bulunmuştur:
“İstesek de istemesek de Dünya Hükümeti’ne sahip olacağız.
Tek sorun, Dünya Hükümeti’ne işgal ile mi yoksa anlaşma ile mi ulaşılacağıdır.” (17 Şubat 1950)
(We shall have World Government, whether or not we like it.
The only question is whether World Government will be achieved by conquest or
consent. - James P. Warburg)
9. “…Biz, hukuk yönetimini,
politik seçimleri, basını ve insanların özgürlüğünü ele geçirmiş
bulunuyoruz.”
10. “Yanlış olduğunu bildiğimiz yine de telkin ettiğimiz
prensip ve teorilerle Yahudi olmayanların gençliğini aldattık, şaşırttık ve
bozduk.”
13. “Zaman gelmeden önce Yahudi olmayanlar neler olduğunu
öğrenirlerse, silahlarını ellerine alıp bize karşı ayaklanabilirler. Ancak buna
karşı Batı’da en cesurları bile titretecek bir manevra hazırladık: büyük şehirlerin
altına yer altı merkezleri kurduk.
Zaman gelmeden önce yer altı koridorları tüm
şehirlerin altına döşenecektir, bu şehirler tüm teşkilatları ve arşivleriyle
birlikte havaya uçurulacaktır.”
İsrail’in “Samson Option” olarak bilinen planı yukarıdaki
protokol maddesiyle uyuşmaktadır. Bu stratejiye göre İsrail bir tehditle
karşılaştığında nükleer silahlarla cevap verecektir. “Samson” adı hem kendini
hem düşmanlarını (Filistinlileri) Filistin’deki tapınağı patlatarak öldüren bir
karakterden gelmektedir.
İsrailli “whistleblower” Mordechai Vanunu (İsrail’in nükleer programını 1986’da
İngiltere’ye bildirmiştir) İsrail’in dünyayı, ABD ve Avrupa’daki bölgeler
dahil, herhangi bir şehri bombalamakla tehdit ettiğini söylemiştir: “Israel
blackmails the world with its ability to bombard any city all over the world,
and not only those in Europe but also those in the United States."
Kudüs’teki Hebrew Üniversitesi askeri tarih profesörü Martin Van Creveld,
“Dünyayı bizimle birlikte yok etme kapasitemiz var. Ve sizi temin ederim ki,
bu, İsrail batmadan önce olur.”
İsrailli bir hükümet görevlisi ise, Seymour Harsh’ın “Samson
Option” adlı kitabında alıntıladığına göre, “Auschwitz ve Treblinka’yı bu gün
bile hatırlıyoruz. Bir dahaki sefere tüm dünyayı bizimle birlikte
götüreceğiz.”
Protokol No: 10/4. “Yönetimi ele geçirdiğimiz zaman
insanlara şöyle diyeceğiz: ‘Herşey kötüye gitti, herkes dertleriyle yıprandı.
Biz sorunlarınızın sebeplerini ortadan kaldırıyoruz: milletler, sınırlar ve
para farklılıkları. Tabii ki bizi yargılama konusunda serbestsiniz, ama size ne
sunduğumuzu tam olarak bilmeden karar veriyor olamaz mısınız?’ sonra halk bizi
umut ve beklentilerle yükseltecektir.
İnsan ırkının en küçük birimine bile öğrettiğimiz ve bizi dünya tahtına
taşıyacak olan oy ve seçim, bizleri kınamak yerine tanıma umudu olanların
elinde son kez rolünü
oynayacaktır.”
5. “…Halkın liderleri olarak atanan ajanlarımızın gösterdiği
yön haricinde başka yöne ilerleyemeyen kör bir güç yaratacağız. İnsanlar
rejimimize boyun eğecekler çünkü kendi kazançlarının bu liderlere bağlı
olduğunu bilecekler.”
18. “Despotumuzun
tanınması, anayasanın ortadan kaldırılmasından önce de olabilir: bu tanınma anı
geldiği zaman yöneticilerinin aslında bizim tertiplediğimiz düzensizlik ve
beceriksizliklerinden tamamen bıkmış olan halk diyecektir ki, ‘Onları yok edin
ve insanları birleştirip tüm düzensizlikleri- sınırları, milletleri, dinleri,
devlet borçlarını- yok edecek, bizlere kendi yöneticilerimizin idaresinde
bulamadığımız barış ve huzuru verecek bir dünya kralı verin.’”
19. “Fakat sizin de çok iyi bildiğiniz gibi milletler
tarafından böyle isteklerin ifade edilmesi için, tüm ülkelerin kendi halkları
ile ilişkilerinde tamamen insanlığı tüketecek derecede çekişmeler, kin,
mücadele, kıskançlık ve hatta işkence kullanarak, şiddetli açlığa yol açarak,
hastalık aşılayarak ve insanları yokluk içinde bırakarak karışıklıklar meydana
getirmek bizim için zaruridir.
Böylelikle Yahudi olmayanların, para ve diğer konularda
bizim himayemize sığınmak dışında başka bir seçenekleri olmayacaktır.”
20. “Ancak biz, dünya ülkelerini rahat bırakırsak
sabırsızlıkla beklediğimiz an belki de hiç gelmeyecektir.”
Protokol No. 11
3. “Hedefimize
ulaştığımız zaman, devlet makinesinin gösterilen yönde gitmesi için yapmamız
gereken devrimlerin detaylarıyla kendimizi meşgul edeceğiz. Basın özgürlüğü,
dernek kurma hakkı, din ve vicdan özgürlüğü ve oy prensipi insanlığın
hafızasından silinmeli ya da yeni anayasanın ilanından sonra radikal bir
değişikliğe uğramalıdır.
Bunların hepsi yeni anayasanın ilan edildiği anda
duyurulmalıdır, çünkü sonradan yapılan değişiklikler tehlikeli olabilir: eğer
bu değişiklikler acımasız bir şiddetlikle ve kısıtlamalar ile yapılırsa benzer
biçimde yeni değişikliklerin de yapılacağı korkusu sebebiyle ümizsizliğe yol
açabilir.
Diğer yandan, eğer o değişiklikler fazla bir müsamaha anlayışı içinde
getirilirse hatalı olduğumuzu kabul ettiğimiz söylenir ve bu da otoritemizin
itibarını yok eder. Veya bizim korktuğumuz ve yumuşaklık göstermeye
zorlandığımız söylenir ve bu hoşgörü için hiçbir şekilde takdir edilmeyiz, çünkü
mecburiyetten yapığımız düşünülür.
Bütün bunlar yeni anayasamızın prestiji için zararlıdır.
Biz istiyoruz ki, yeni anayasanın yayınlandığı ilk andan
itibaren, insanlar devrimin şaşkınlığı ile sersemlemiş, korku ve kararsızlık
içindeyken, bizim çok güçlü ve durdurulamaz olduğumuzu görsünler.
O zaman, onları dikkate bile almadığımızı, ve istersek karşı
konulmaz bir güçle onları ezebileceğimizi, ve istediğimiz herşeyi ele
geçirdiğimizi, asla onlarla gücümüzü paylaşmayacağımızı anlayacaklar.
Sonra korkuyla herşeye gözlerini kapatıp bütün bunların
sonunda ne olacağını bekleyecekler.”
5. “Gözlerini kapatmalarının başka bir sebebi ise onlardan
aldığımız bütün özgürlükleri, barış düşmanlarını bastırıp tüm partileri
uysallaştırdığımız zaman geri vereceğimizi söyleyecek olmamızdır.”
6. “Özgürlüklerinin
geri verilmesi için ne kadar bekletileceklerini tartışmaya bile gerek yoktur.”
Protokol No. 12
1- 2. “Özgürlük,
yasaların izin verdiğini yapabilme hakkıdır. Kelimenin bu şekilde anlamdırılması
zamanı geldiğinde bize yardımcı olacaktır, çünkü kanunlar önceden bahsedilen
programa göre yalnız bizim istediğimiz şekilde yapılacak veya ortadan
kaldırılacaktır. Böylece tüm özgürlükler bizim elimizde olacaktır.”
3. “Basın, bizim amaçlarımız için gereken düşünceleri/hisleri
yaratır, ya da partilerin bencil çıkarlarına hizmet eder. Genellikle yavan, haksız ve doğruluktan
uzaktır. Halkın büyük çoğunluğu basının gerçekte neye hizmet ettiğinden
habersizdir. Biz onu dizginleyeceğiz: aynısını tüm yayınlara yapacağız.
Eğer kitapların
hedefi olarak kalırsak basının saldırılarından kurtulmamızın ne anlamı vardır?
Sansür yüzünden ağır masraf kaynağı olan yayınlanan
ürünleri, devletimiz için gelir kaynağına çevireceğiz: özel bir damga vergisi ekleyeceğiz ve
herhangi bir basın organı veya matbaa kurulmasına izin vermeden önce teminat
yatırmalarını isteyeceğiz. Bunlar basının yapacağı herhangi bir saldırıya karşı
hükümetimizi garantili duruma getirecektir, eğer bize saldırma teşebbüsünde
bulunurlarsa biz onları para cezasına çarptıracağız.
Bize karşı saldırıda bulunanlar arasında kendi
kurduğumuz örgütler de olacaktır. Ancak
onlar sadece bizim önceden değiştirmeyi planladığımız noktalara saldıracaklar.”
11. “…Gerçek düşmanlarımız sahte karşıtlığı kendilerindenmiş
gibi kabul edip bize kartlarını gösterecekler."
14. "Bu saldırılar başka bir amaca daha hizmet edecek:
İnsanlar konuşma özgürlüğü olduğuna inanacak ve ajanlarımız, bize karşı
çıkanların boş konuşmacılar olduğunu kanıtlayabilecek çünkü onlar bizim
emirlerimize karşı çıkmak için sağlam kanıtlar bulamayacaklar."
Günümüzdeki bilinçli ifşa yukarıda bahsedilen durumun en
açık örneğidir.
Hem resmi (NSA, CIA, MI6) hem özel istihbarat
teşkilatlarıyla, ve bu teşkilatlarla birlikte çalışan Stanford Araştırma
Enstitüsü, Tavistock gibi “onların” yönetimindeki psikoloji inceleme
kuruluşlarına bağlı düzen karşıtı gibi görünen websitelerin/forumların (Godlike
Productions, Above Top Secret, vs) yanı sıra, Alex Jones (Siyonist-Yahudi
istihbarat şirketi Stratfor ile çalışmaktadır), David Icke gibi Yahudilere laf
ettirmeyen kontrollü karşıtlık ajanları da bulunmaktadır.
İngiliz istihbarat teşkilatlarından biri olan GCHQ da bu
psikolojik savaşta büyük rol oynamaktadır. Tıpkı
istihbarat operatörlerine danışman psikologlarının önerdiği gibi özellikle internetteki bazı kaynakların güvenirliğini sarsmak, bilgileri
yalanlamak, internete yanlış bilgiler sızdırmak gibi teknikler
kullanmaktadırlar.
Snowden’in konuyla ilgili yayınladığı belgeler arasında GCQH’nun bir bölümü olan JTRIG’in, Youtube,
Twitter ve Facebook gibi sitelerde, forumlarda vb. belirli konulardaki
tartışmaları izlemek için gruplar, hesaplar açtıkları, bazı websitelerini bu
tip amaçlar doğrultusunda kontrol ettikleri, tehdit olarak algıladıkları
materyallerin silinmesi için şikayette bulunmaları gibi basit ama dikkat
ederseniz sık sık başvurdukları yöntemler vardır.
İnternette bu kadar
“çelişkili bilgi” olmasının sebebi de budur, stratejik video ve sitelerin
silinmesinin altında yatan gerçek sebep de budur.
Kontrollü karşıtlık ajanları arasında “insider” olarak
geçen, ancak “ayrıldığını” iddia edenler de vardır: Tesadüf eseri bunların büyük
çoğunluğu ayrılır ayrılmaz Hristiyan olmuşlardır, aslında Yahudi ırkından olan Philip
Eugene Rothschild ve John Todd/Collins gibi – başka bir Yahudi, Adam Weishaupt
da komünizmi desteklemek için hristiyan Cizvit birliğine katılmıştır. Kontrollü
karşıtlık en başından beri komünizme yol açmaktadır: Fransız Devrimi, Rus
Devrimi, hatta günümüzdeki Otpor/Canvas’a bağlı Turuncu Devrim, Arap Baharı ve
Jacob Rothschild’in de desteklediği Wall Stret’i İşgal Et eylemleri gibi.
Bilinçli ifşa
ajanlarının ortak özelliklerinden bir diğeri ise İsrail’i ve Yahudileri
savunmak, “onların” Yahudi olduğunu belirttikten sonra hatta planlarının Kudüs
merkezli dünya devleti kurmak olduğunu açıkladıktan, Neo-Paganizm adı altında
İsrail’i savunduklarından (Yahudi Isaac Bonewitz’in Anti-Defamation League’i
gibi) ritüellerinde Yahudi mesihine, Yahweh gibi düşünce formlarına enerji
topladıklarını söyledikten sonra (Philip Eugene Rothschild’in belirttiği gibi
http://666revolution.blogspot.com.tr/2016/03/yahudi-dunya-yoneticileri.html
) yine de birşekilde olayı Satanizme
bağlamayı başarabilmektedirler- tabii burada onların en büyük güvencesi yine
Talmud’da, Torah’da belirtilen planlar kapsamında oluşturulan dinlerdir.
Dinlerle insanlar hem kendi
Tanrılarıyla, Satan ile olan bağlarını kaybetmişler, ve aslında en ileri
teknoloji olan astral/ökült konularındaki bilgilerini yitirmişler, hem de
biyoenerjik açıdan güçsüzleşmişler ve savaşamayacak hale getirilmişlerdir.
İnsanların bilgisiz ve kör olması onları ökült/astral saldırılardan korumaz,
hayatlarının düşman varlıklar tarafından dini programlar yoluyla sömürülmesini de engellemez.
Bu yüzden tüm ökült bilgiler gizli tutulmuş, tepede,
Yahudilerde toplanmıştır. “Dünya yöneticilerinin” asıl gücü buradan
kaynaklıdır:
“Musa’nın dininin sağlam ve detaylı sistemi sayesinde tüm insanlık
hükmümüz altına getirilmiştir. …Biz onun mistik tarafının, gücün temeli
olduğunu açıklayacağız.
Sonra mümkün olan her fırsatta bizim lütufkar yönetimimizle
geçmiş çağların yönetimlerini kıyaslayacağız…Yahudi Olmayan devletlerin
hatalarına dikkatleri çekeceğiz.” (Protokol No: 14/1)
“Yahudi olmayanlar ile bizim aramızdaki düşünce kapasitesi
farkından, seçilmiş ırk olduğumuz ve üstün nitelikli insanlığımız açıkça fark
edilebilir. Onların gözleri açıktır fakat önlerindekini görmezler.
Materyal/maddi konular dışında ilerleme gösteremezler. Bundan da anlaşılır ki, yaratılıştan,
dünyanın sevk ve idaresi bize verilmiştir.”
(Protokol No: 15/4)
Materyal olmayan görme, yani “clairvoyance” (Türkçeye duru görü şeklinde çevrilebilir) üst boyutları ve boyutlararası varlıkları
(boyutlararası geçiş yolları olan ‘solucan delikleri’ dahil) görmeyi sağlar.
CIA’in Stargate Projesi kapsamında geliştirdiği Remote Viewing yönteminin de
ana prensibi budur. Yukarıda bahsedilen “gözlerinin önündekini görmezler”
clairvoyance’e bir göndermedir, “üstün nitelikler” ise astral
yeteneklerdir.
Protokol No: 16/4. “Bizim için yararlı örnekten çok zararlı örnek
bulunduran Klasisizm (Antik Yunan ve Roma prensipleri) ve diğer tüm antik tarih
çalışmalarını gelecek planlarımıza yönelik çalışmalarla değiştireceğiz.”
Tabii ki onlar Antik tarihi, Tanrıları ve Satan’ı insanların
bildiğinden çok daha iyi şekilde tanımaktadırlar (örneğin Irak Savaşı
dönemlerinde onların önceliği çoğu insanın sandığı gibi petrol değil antik
tarihsel kalıntılara el konulmasıydı. İnsanların ulaşabileceği kalıntılar da bozulmuş ya da yok edilmiştir, bugünlerde Suriye’de yapıldığı gibi)
Yahudi olmayan herkes
onlara göre Pagandır: Gentile (Centil), Pagan anlamına gelir ve Yahudi olmayanlar için
kullanılır. Onlar da farkındadır Satan ve Tanrıların Yahudileri asla kabul
etmediğinin, etmeyeceğinin.Yahudiler, kendi “tanrılarının” (düşman
boyutlararası varlıkların) emrinde Pagan Tanrılarıyla savaşmaktadırlar.
Tepedeki Yahudiler insanlara kendilerini de Satan’danmış gibi gösteriyorlar ki,
insanlar Satan’a yönelmesin, gerçekleri direk Tanrılardan öğrenmesin.
Kendilerine “Satanist” diyen grubun genelinin
de zaten Satan ve Tanrılar ile bir
ilişkileri dolayısıyla bilgi kaynakları ve güçleri de yoktur, onlar da düşmana tehdit
oluşturmazlar. Tam tersine insanları Satanizm hakkında yanlış
bilgilendirdikleri ve insanları uzaklaştırdıkları için, bilinçli ya da
bilinçsiz, düşmana hizmet etmektedirler.
İçeriden/insider olup “ayrılmış” ve Hristiyan olmuş/dine
yönelmiş ya da Yeni Çağ’a hazırlanan mentorları ile birlikte Yahudi kurtarıcılarına/”tanrısına”
güvenip onların istediği şekilde hem güçlerinden hem Tanrılarından koparılan
insanlar sadece sonlarını beklemektedirler.
Zaten amaç da budur: “Düzen çok kötü” “‘illuminati’ dünyayı yönetiyor” “İsrail kralının/mesihin ve tanrının
önderliğinde %1’e karşı birleşelim”
“…En sonunda, Dünya için hazırladığımız Siyon kanından gelen
kral lehinde, bize de sırt çevirmelidirler. “ (Protokol No.3/15)
Kontrollü karşıtlık 20. Yüzyılda komünizm yayılmaya
çalışırken “enternasyonel finansa/bankerlere/ %1 ‘e ” karşı ayaklanma vb.
şekillerde ayarlanmıştır, tıpkı günümüzdeki gibi,
“Karşıtlığı kontrol etmenin en iyi yolu ona bizim liderlik etmemizdir.” – V. Lenin
Kendisi de bir Yahudi olan ve yine Yahudi finansörler
tarafından desteklenen Lenin’in bu sözü Komünist yoldaşları adına değil, onu
destekleyen Yahudi bankerler adınadır. Enternasyonel Yahudi bankerler, komünizmin
yayılması için kendilerine olan karşıtlığı yine kendileri yönetmişlerdir.
“Troçki, Komintern’in New York Borsası’nın yanında
muhafazakar bir örgüt gibi kaldığını ve bankerlerin devrimin itici gücü olduğunu
söylemiştir. …Finansörler, objektif ve subjektif olarak bilinçli
devrimcilerdir. …Tek istedikleri daha çok güçtür. Bu nedenle evrensel bir
egemenlik kurmak istiyorlar.” – Rakovsky Protokolleri
“Bilinen başka bir Yeni Çağcı da ressam ve ökültist olan N.
Roerich'dir. Roerich'in üstadına göre komünizm evrim için bir gerekliliktir, bu
yüzden ilk aşamada Rusya'da zafer kazanılması gerekmektedir. 1927'de N. Roerich
Lenin'den üstadların habercisi ve evrimin hızlandırıcısı diye bahsetmiştir.
18 Mart 1926'da Roerich'in üstadı Morya'nın dikte ettirdiği
mektuplar Haziran ayında Moskova'da toplanan komünistlere sunulmuştur. Üstadlar
komünizmin bütün dünyaya yayılması için gereken herşeyin yapılmasını
istemişlerdir.”
“Yeni Çağ” hareketlerinin asıl yöneticileri, dünya yönetim
konseylerinin de üstünde bulunan düşman varlıklardır. Yeni Çağ ile genellikle
düşman Nordikler: Pleaidianlar, Andromeda Konseyi, Intergalaktik Federasyon,
Sirius Konseyi ve diğerleri, (“Great White Brotherhood” olarak da bilinirler)
ilgilenir, kontrollü karşıtlığın da en açık örneği Yeni Çağcılarda ve açıkça yeni çağcı nordiklerlerle çalıştıklarını belirten "ifşacılarda" görülür.
Zaten kontrollü karşıtlık direk komünizme yol açmaktadır.
Jordan Maxwell, Michael Tsarion, Acharya S , David Icke,
Alex Jones da Yeni Çağ propagandası yapan bilinçli ifşacılar arasındadırlar.
D. Icke: “Truth Vibration kitabımın yayınlanmasından beri
‘Tüm Yaratılışın Lordu” olan ve dünyadaki tüm değişikliklerden sorumlu Rakorski
ile iletişim içindeydim ve ondan çok şey öğrendim. Ayrıca Dünyanın Ruhu Jesus
(İsa) ile de çok sık iletişim kuruyorum, diğerleriyle de.” (David Icke, Love
Changes Everything, s14)
Rakorski, önceden bahsedilen Yeni Çağcı düşman varlıklardan
olup, teozofist ve Yeni Çağ hareketinin liderlerinden Alice
Bailey’in de "üstadıdır". Bailey’in kitapları
arasında “The Reappearance of the Christ" (Christ/İsa’nın Dönüşü) de
bulunmaktadır.
Bailey’in çalışmalarında
bahsettiği “Lucifer” karakteri Lucifer/Satan değildir, tam tersine, tıpkı
konsey ritüellerinde olduğu gibi Christ‘i simgelemektedir, onun sıfatlarından
biri olarak kullanılır (Yahudi H. W. Rosenthal’ın röportajının sonunda
belirttiği “Lucifer is very much alive” konsepti de bu durumla ilişkilidir)
Hatta bazı teozofistler diğer “üstadlar” (düşman varlıklar) için – “Melek
Mikail” dahil, Lucifer adını kullanmışlardır. Genel olarak, Lucifer, ışık
getiren anlamındadır, lucis ise ışıktır. Düşman varlıklar (melek/angel) İncilde “Elohim” olarak geçerler, bu kelime
Antik Mısır’da yine ışık anlamına gelen “El-“ kavramından türetilmiştir, Kuranda da “meleklerin” ışıktan varlıklar olarak geçmelerinin sebebi budur.“Israel”
‘deki –el eki de ışık kavramıyla bağlantılıdır.
Normalde çok önemli olan “light/ışık” konsepti (Lilith “Light is power”/‘Işık güçtür’
demiştir) tıpkı diğer Pagan öğretileri gibi Yeni Çağcılar tarafından çalınmış
ve bozulmuştur, amaç aynıdır: insanları gerçeklerden uzak tutmak.
Bailey’in Lucis Trust örgütü Birleşmiş Milletler ile de uzun
süredir resmi olarak çalışmaktadır.
Bir başka Yeni Çağcı olan Saint Yves ise “Sinarşi” adını
verdiği Yahudi global elitin önderliğinde, İsrail merkezli bir dünya devletini
öngörmüştür. Kendisi aynı zamanda Musa, İsa gibi karakterlerin de Yahudi
olduğunu belirterek Sinarşik hiyerarşinin önderleri olduklarından bahsetmiştir.
Protokol No.12/4. “Bizim kontrolümüz olmadan tek bir duyuru
bile halka ulaşmayacaktır. Bütün haberlerin yalnızca birkaç ajanstan alınması
sebebiyle bu sonuca zaten ulaşmış bulunuyoruz.
Bu ajanslar tamamen bizim elimize geçtiğinde sadece onlara
dikte ettirdiğimizi yayınlayacaklardır.”
12. “Bütün
gazetelerimiz mümkün olan her türlü görünüşe sahip olacaktır: Aristokratik,
cumhuriyetçi, devrimci, hatta anarşist. Vishnu gibi, hepsinin yüzlerce eli
olacak ve her bir düşünceyi kontrol edecektir.
Bunlar, ne zaman bir olay çıksa,
insanların düşüncelerini bizim hedeflerimize uygun şekilde yönlendirecektir.
Kendi taraflarından olan bir gazetedeki fikirleri tekrar
ettiğini sananlar, aslında bizim düşüncelerimizi ya da bizim istediğimiz bir
düşünceyi tekrar edecekler. Kendi partilerinin yayın organını takip
ettiklerinin boş inancı içinde olanlar gerçekte bizim kendileri için açmış
olduğumuz bayrağı takip edeceklerdir.”
17. “Bugünlerde bile, örneğin Fransız
basınını ele alacak olursanız, parola ile işleyen masonik dayanışmayı açığa
vuran durumlar vardır. Bütün basın organları mesleki gizlilik içinde
birbirlerine bağlıdırlar. Onlardan hiçbirisi kendi bilgi kaynaklarının sırrını,
bunun bildirilmesi kararlaştırılmadıkça dışarıya vermez. Gazetecilerden hiç
birisi, kendi geçmişinde utandırıcı bazı meseleler ve buna benzer şeyler
bulunmadıkça basın mesleğine kabul edilmeyeceği için onlardan birisi bile
sırrımızı ifşa etme riskine girmeyecektir. Çünkü o zaman onun geçmişindeki
meseleler derhal açıklanır.
Bizim sırrımız korunduğu sürece, halk bu gazetecileri takip
edecektir.”
Protokol No: 13/3. “…Kendi
düşüncelerini oluşturmaktan ve yansıtmaktan aciz olan insanlar bizimle aynı
tonda konuşmaya başlayacaklar, çünkü sadece biz onlara ne yönde düşüneceklerini
göstereceğiz.”
"Yakın zamanda insanlar
kendi başlarına düşünemeyecek hale gelecekler. Sadece haberlerde onlara
sunulanı tekrarlayacaklar." - Z.
Brzezinski , Between Two Ages
Brzezinski ile birlikte
Trilateral Commission’ın kurucularından olan David Rockefeller,
CFR’daki bir konuşmasında şöyle demiştir:
“Washington Post, New York Times,
Time dergisi ve diğer yayın organlarının yöneticilerine, görüşme çağrılarımıza
katıldıkları ve verdikleri sessizlik sözünü 40 yılı aşkın süredir tuttukları
için teşekkürü borç biliriz. Eğer bu yıllar boyunca halkın dikkatini
yaptıklarımıza çekselerdi dünya üzerindeki planımızı gerçekleştirmemiz imkansız
olurdu.
Dünya her geçen gün daha bilinçli
ve daha hazır bir şekilde Dünya Devleti’ne doğru ilerlemektedir. Entelektüel
elit bir kesimin ve dünya bankerlerinin kuracağı çok uluslu egemenlik, geçmiş
çağlarda gördüğümüz tek uluslu oluşumlardan çok daha caziptir.”
H.W. Rosenthal’ın röportajından:
“İlk önce, bankaların ele
geçirilmesiyle şirket sermayeleri de himayemiz altına girdi. Bunları kullanarak
film endüstrisini, radyo kanallarını ve televizyon medyasını da tekelimize
aldık. Basın, gazeteler ve dergiler zaten bize bağlıydı. En büyük kazancı
eğitim materyallerini de kontrol altına alınca elde ettik. Bu araçları
kullanarak insanların düşüncelerini kendi amaçlarımız doğrultusunda
şekillendirmeyi başardık.
Gazeteler, dergiler, radyo ve televizyon dahil
olmak üzere tüm medyayı biz yönetiyoruz. Hatta müziğinizi bile: şarkılar
yayınlanmadan önce onları sansürlüyoruz. Çok geçmeden düşüncelerinizi de biz
kontrol edeceğiz.”
Lynn Rothschild “The
Economist”’in sahibidir. Edouard de Rothschild, Fransa’daki “merkez-sol”
görüşlü ve kurucuları arasında Marxist Jean-Paul Sartre’nin de bulunduğu
Liberation gazetesine yatırım yapmaya başladığından beri gazetenin yönetimi
hakkında da söz sahibi olmuş hatta gazetenin genel direktörü Dreyfus’u ve
gazeteci Serge July’ı, yaklaşık 150 çalışan ile birlikte kovdurmuştur.
Aralık 2014’de Fransa’daki
Charlie Hedbo gazesi terörist El-Kaide örgütü tarafından saldırıya uğramıştır
ve bu saldırıdan sonra Fransız hükümeti gazeteye finansal destek sağlamıştır.
Saldırıdan birkaç hafta önce, Aralık ayı içinde, Edouard de Rothschild Charlie
Hebdo’yu almaya karar vermiştir. Philippe Sereys de Rothschild ise, Ocak ayında
Quote dergisine verdiği röportajda,
“Gazetenin alınması bize politik
bir güç veriyormuş gibi görüneceği için ailemin bazı üyeleri buna karşı çıktı.
Biz politika ile ilgileniyormuş gibi görünmek istemiyoruz, en azından bu kadar
açık şekilde değil.”
(“Certain family members wanted to prevent the purchase,
because they felt the purchase of this daily publication would be seen as
giving us political influence. We wanted
to avoid that at all costs. We do not
want to be seen to be involved in politics, at least not in such a transparent
way”)
Böylece Philip Sereys Rothschild de doğrulamıştır “görünmez
güç” olduklarını. Hatta tereddütlerinin sebebi terörist saldırısından önceden
haberlerinin olması da olabilir: saldırıdan hemen önce gazeteyi alırlarsa bunun
dikkat çekeceğini tahmin etmişlerdir, ancak asıl dikkat çekmeyen nokta
saldırıdan sonra Charlie Hebdo’ya (Rothschildlere) devletten gelen mali
yardımdır. Böylece ilk haftadan fazlasıyla kar elde etmişlerdir.
Protokol No. 13
3. “…İnsanlar neler olduğunu anlayamadan, eğlencelerle,
oyunlarla, hobilerle dikkatlerini dağıtacağız. Daha sonra basın vasıtasıyla
sanat ve spor dallarında müsabakalar düzenlenmesini teklif edeceğiz. Bütün bu
ilgi alanları, bizim istemediğimiz konulardan onları uzak tutacaktır.”
H.W. Rosenthal:
“Televizyon ve film endüstrisi gerekli dikkat dağınıklığını
sağlamaktadır. Bu programlar akılları bilinçli düşünmeye sevk etmez, tam
tersine insanları mantıksız bir duygusallığa yöneltecek şekilde dikkatlice
hazırlanmıştır.
Bütün bunlar sayesinde insanlar, akla ve mantığa göre değil
bizim onlara dikte ettiğimiz şekilde davranmaya programlanmışlardır.”
Protokol No. 15
1. “Mevcut bütün
hükümetlerin işe yaramaz olduğu kabul edildikten sonra her yerde aynı zamanda
yapılması planlanan darbelerimizin ardından -ve bu zaman uzak değildir, belki
tam bir yüz yıl sonra gelecektir- krallığımızı kurduğumuz zaman bize karşı
herhangi bir komplo kurulmadığından emin olacağız.
Bu amaç kapsamında, bize
karşı silahlanan herkesi acımasızca katledeceğiz. Gizli cemiyetlerin ve benzeri
örgütlerin kurulması da ölümle cezalandırılacaktır. Onlardan şu an mevcut
bulunanları -ki bizce bilinmektedirler, bize hizmet etmişlerdir ve hala da
etmektedirler- dağıtacağız ve üyelerini Avrupa’dan çok uzaklara sürgüne
yollayacağız.
Çok şeyleri bilen Yahudi olmayan masonlar için de benzer
yöntemler izleyeceğiz. Bazı sebeplerden
istisna ettiklerimizi de devamlı korku içinde yaşatacağız. Gizli cemiyetlerin
eski üyelerini bizim yönetim merkezimiz olan Avrupa’dan sürgün edilmelerine
tabi tutan bir kanun yürürlüğe koyacağız.”
4. “Ancak krallığımızı kurana kadar bunun tersini yapacağız:
dünyanın her yerine mason locaları kuracağız ve çoğaltacağız. Onlara kamu
faaliyetlerinde etkili olan ya da olabilecek kişileri çekeceğiz. Çünkü biz
istihbarat ve tesir imkanını bu localarda bulacağız. Bu locaları, bizim
dışımızda kesinlikle kimsenin bilmediği ve liderlerimiz tarafından yönetilen
bir merkezi idare altında toplayacağız.
Locaların, yönetimin gizli kalmasına hizmet eden temsilcileri bulunacak
ve bu temsilciler, Liderlerden alacakları parolaları, planları
bildireceklerdir…”
Vicomte Leon De Poncins, “The Secret Powers Behind Revolution”
adlı kitabında bu merkezi idare hakkında şunları söylemiştir:
“Yüksek dereceli masonluk bile başka bir yönetim çemberine
bağlıdır… Bu gün Fransa’da olduğu gibi, gizli otorite, Farmason elçileri
vasıtasıyla emirlerini dikte ettirmektedir.
Bna’i-Brith yalnızca Yahudilere özel olan uluslarası bir
Mason örgütüdür. Bu örgütün yöneticilerine
diğer büyük Yahudi kuruluşlarında da sık sık rastlanmaktadır.
Bna’i Brith kendi içinde de tek bir yönetim merkezine bağlı
birçok gizli örgütü barındırmaktadır. B’nai B’rith’in üstünde B’nai Moshe,
B’nai Zion örgütleri ve gizli yönetim merkezi bulunmaktadır.” - The Secret Powers
Behind Revolution, Vicomte Leon De Poncins, 1929, pp. 215-216
Savaşları ve devrimleri finanse eden uluslarası Yahudi
bankerlerden Jacob Schiff (Rus Devrimi’nin önde gelen destekçisidir), Max
Warburg (Versay Barış Anlaşması sürecinde Almanya’yı temsil etmiştir, 1924-1933
yılları arasında Reichsbank yönetim kurulunda bulunmuştur) ve Paul Warburg Bna’i Brith üyeleri arasındadırlar.
Warburg’lar gibi ünlü Yahudi banker aileleri, yalnızca Bna’i
Brith üyeleri olmakla kalmayıp, Siyonizme de büyük katkı sağlamışlar ve
gerçekten de diğer önde gelen Yahudi örgütlerini de desteklemişlerdir: Felix
Warburg (Versay’da İtilaf Devletlerini temsil etmiştir) American Jewish
Committee/Amerikan Yahudi Komitesi başkanlığını ve Jewish Agency’nin yönetim
kurulu başkanlığını yapmıştır. Otto Warburg World Zionist Federation/Dünya
Siyonist Federasyonu eylem komitesi üyesidir.
Dönemin Rothschild bankasının yöneticilerinden ve
Weishaupt’un Illuminati örgütünün Mainz’deki locasının üyelerinden olan Sigmund
Geisenheimer, Haham Tzvi Hirsch Horowitz tarafından Yahudi mason locası
Frankfurt Judenloge’u kurmakla görevlendirilmiştir.
Rothschildlerin akrabası olan Goldsmith ailesinin de dahil
olduğu Yahudi elitler bu locayı kurmuşlardır. Üyeler arasında Solomon
Rothschild de bulunmaktadır.
Frankfurt’ta bir Gentile/Yahudi olmayan Mason, Johann
Christian Ehrmann, Frankfurt’daki Yahudi
Masonların “humanizm” hareketini de kullanarak bir dünya cumhuriyeti kurmayı
planladıklarını söylemiştir.
Protokol No.15/4: “…Tüm liberal ve devrimci unsurları ve
halkın her kesiminden insanları localarda bir araya getireceğiz. Gizli politik
planlar bizce bilinecek ve bu planlar henüz düşünüldükleri günde bizim
yönlendirici ellerimize düşecektir. Loca üyeleri arasında uluslararası ve milli
polis teşkilatlarının ajanları da bulunacaktır. Onların bize hizmetlerinin yeri
doldurulamaz. Çünkü polis teşkilatı itaatsizliklere karşı tedbirler alır, aynı
zamanda bizim faaliyetlerimizi gizler ve hoşnutsuzluklar için bahaneler sağlar.
“
5. “Gizli örgütlere girenler genellikle kariyerlerini
ilerletmek isteyen fırsatçılar ve amaçlarımız doğrultusunda kullanabileceğimiz,
yönlendirmekte hiç zorlanmayacağımız kişilerdir. Eğer dünyada
karışıklıklar oluyorsa bunları biz, insanların dayanışmasını bozmak için
kışkırtmışızdır… Masonik aktiviteleri bizim yönetmemiz doğaldır, zira Yahudi
olmayanlar herşeyden habersizken, biz neye liderlik ettiğimizi ve her türlü
eylemin asıl amacını biliriz. Yahudi olmayanlar, ideallerinin
gerçekleştirilmesinde kendi görüşlerinden tatmin olmanın bir anlık hesabını göz
önünde tutarlar ve dikkat etmezler ki bu ideal aslında onların kendi
şahıslarına ait değildir ancak biz onları yönlendirmişizdir.“
6. “Yahudi olmayanlar localara meraktan ya da ekstra kazanç
istedikleri için, bazıları da işe yaramayan, temelsiz planları için dinleyici
bulma umuduyla girerler. Onlar başarı duygusu ve şöhret isterler, ki bu hususlarda biz dikkate değer derecede
eli açık bulunmaktayız. Bu başarıyı onlara vermemizin sebebi onlarda meydana
getireceği kibirden istifade etmek içindir.
Çünkü bu anlayışsızlık onları bizim telkinlerimize karşı uyanık
bulunmadan ve bu telkinlerin kendi düşüncelerini ifade ettiğine ve bunları
başkalarından almış olmanın imkansız olduğuna dair tam bir yanılmazlık duygusu
içinde, bizim telkinlerimize uygun hale getirir. Yahudi olmayanların en
akıllısı bile, kibir yoluyla bilinçsiz bir cahil durumuna getirilebilir. Aynı
zamanda onlar gözden düşürüldükleri zaman, kaybettikleri başarıları geri
kazanma umuduyla kolayca bize boyun eğerler.”
9. “Ölüm herkes için kaçınılmaz sondur. İşlerimize engel
olanları bu sona yaklaştırmak, bu işleri yönetenleri, kendimizi yaklaştırmaktan daha iyidir. Biz,
Masonları o kadar tedbirli ve dikkatli bir şekilde öldürüyoruz ki
Kardeşlikten/Mason biraderlerden başka kimsenin hatta kendilerinin bile bizim ölüm
hükmümüzden bir şüpheleri mevcut olamaz. Onların hepsi gerektiği zaman sanki
normal şekilde, bir hastalık sonucuymuş gibi ölürler. Bunu bildikleri için o localardaki biraderler
dahi bize karşı çıkmaya cesaret edemezler. Bu metodlarla biz Masonluğun içinden
bizim tertiplerimize karşı her türlü itiraz tohumlarını söküp attık. Biz bir taraftan Yahudi olmayanlara
liberalizm/özgürlüğü telkin ederken diğer taraftan kendi halkımızı ve
ajanlarımızı münakaşa götürmez bir itaat durumunda tutuyoruz.”
Alexey Jefimow’ın “Who are the Real Rulers of Russia?”
(s.77) kitabında belirttiği üzere, Rusya’da 1929 yılında, Yahudi olmayan tüm
Masonlar aileleri ile birlikte öldürülmüşlerdir.
22. “Düzenimize uymayan kişileri tereddüt etmeden kurban
etmeye mecburuz. Çünkü kötülüğün ibret verici şekilde cezalandırılması
eğiticidir.”
23. “İsrail Kralı ona Avrupa tarafından verilen
tacını giydiği zaman dünyanın lideri olacaktır. Uygun görmesi sebebiyle onun
kurban edeceği kimselerin sayısı, Yahudi olmayan hükümetlerin aralarındaki rekabet
sebebiyle feda ettiklerinin sayısına asla ulaşmayacaktır.”
24. “Kralımız, bütün dünyaya aynı anda tribün konuşmaları
yapacak ve halkla sürekli birlik içinde olacaktır.”
Protokol No. 16
1. “Kendi gücümüz
haricindeki tüm kollektif güçleri ortadan kaldırmak için öncelikle kollektivizmin
ilk aşaması olan üniversiteleri kendi istediğimiz yönde yeniden eğiterek
güçsüzleştireceğiz. Onların görevlileri ve profesörleri ayrılmaya yetkili olamayacakları
gizli ve teferruatlı faaliyet programı ile işleri için hazırlanmış
olacaklardır. Onlar dikkatle seçilecekler ve hükümete tabi olarak görevlerine
atanacaklardır.”
8. “Yüzlerce yıllık
tecrübelerimize göre insanlar, onlara eğitim yoluyla öğretilen fikirlerle
yaşamış ve yönetilmişlerdir. Kendi çıkarlarımız için kullanmak üzere düşünce
özgürlüğünü tamamen ele geçireceğiz. Biz
uzun zamandır mevzulara ve fikirlere yön vermekteyiz. Düşünceleri kısıtlama sistemimiz kapsamında
uygulamalı dersleri yürürlüğe koyduk. Bunun amacı, Yahudi olmayanları, bir
fikir oluşturabilmek için önlerine hazır bilgi sunulmasını bekleyen, kendi
düşüncelerini oluşturmaktan aciz uysal hayvanlara dönüştürmektir. Fransa’daki en iyi ajanlarımızdan biri olan
burjuva, şimdiden yeni bir uygulamalı öğrenim programını yayınlamış bulunmaktadır.
“
Protokol No. 17
3. “Papalığı yok etme
zamanı geldiği zaman görünmez bir el milletleri buraya sevk edecektir. Ancak ülkeler ona saldırdığı zaman, biz sanki
kan dökülmesini önlemek istiyormuşuz gibi onun koruyucuları olarak öne
çıkacağız. Böylece insanların dikkatini dağıtarak Papalığın her köşesine
sızacağız ve buranın tüm gücünü ele geçirinceye kadar bir daha çıkmayacağız.”
Karl Rothschild, Vatikan’ın zor zamanlarında Papalığa 5
milyon pound borç vermiş ve o zamandan beri Rothschildler, “Vatikan Hazinesinin
Koruyucuları” (Guardians of the Vatican Treasury) olarak anılmışlardır.
Tarihçi/araştırmacı Eustice Mullins, 1823 yılından beri
Rothschildlerin, Katolik Klisesi’nin dünya çapındaki tüm finansal
operasyonlarını kontrol ettiklerini belirtmiştir. 1832 yılında, Papa Gregory XVI, Kalman Rothschild’e
Saint George nişanını vermiştir.
4. “Yahudi
Kralı dünyanın tek Papası ve enternasyonel klisenin patriği olacaktır.”
Protokol No. 18
3. “Kralımız, muhafız
birliği tarafından gizlice korunacaktır.
Çünkü biz, kralın savaşmaya gücünün yetmeyeceği ve ondan saklanmaya
mecbur kalacağı bir isyan çıkabileceği düşüncesini kabul etmeyeceğiz.”
4. “Eğer bu düşünceyi
Yahudi olmayanların yaptığı gibi kabul edersek, sadece hükümdarımız için değil,
onun hanedanının da ölüm fermanını imzalamış oluruz.”
Protokol No.20
3. “Hükümdarlığımızda Kral, devletindeki her şeyin kendisine
ait olduğu yasal kurgudan istifade edecektir, ki bu kurgu kolaylıkla
gerçekleştirilebilir. Kral, devlet içindeki tedavülleri düzenlemek için her
çeşit meblağın tümünü kanunen kamulaştırma hakkına sahip olacaktır…”
5. “Fakirler üzerine vergi uygulaması bir devrim tohumudur
ve ufağın peşine düşme suretiyle büyüğün kaybedilmesine neden olduğu için
devletin zararına işler. Kapitalist/sermayedarlar üzerine vergi yüklenmesi,
bizim bu günlerde Yahudi olmayan hükümetlerin gücüne yani onların devlet
maliyelerine karşı kullandığımız serveti azaltır.”
20. “Yahudi
olmayanlar için meydana getirdiğimiz ekonomik krizler paranın tedavülden
çekilmesi vasıtasıyla oluşturulmuştur.
Devletlerden para çekerek muazzam sermayeleri hareketsiz
hale getirdik. O devletler borç almak için daima o durgun sermayelere müracaat
etmek zorunda kalıyorlardı. Bu borçlar faizler ile birlikte devletlerin finansına
yüklendi ve onları sermayelerin kölesi yaptı. Endüstrinin büyük sermayedarların
elinde toplanması halkların ve devletlerin enerjisini tüketti.”
34. “…Faizli senet tedavüle çıkarma yetkisi endüstriyel
şirketlere verilecektir, zira bu şirketler kârlarından faiz ödemesi yapabilirler. Halbuki devlet, özel
şirketler gibi borç alınan para üzerine kâr elde edemez.”
ABD
Merkez Bankası (Federal Reserve – FED) federal/devlete ait değil, özel bir
bankadır. Kurucuları arasında Rothschild, Warburg, Morgan gibi Yahudi
finansörler bulunmaktadır.
Yahudi elitler ve hahamlar Federal Reserve’in
açılış töreninde:
H. W.
Rosenthal, röportajında FED ile ilgili şunları söylemiştir:
“Bizim gücümüz,
milli para sisteminin kontrolüne dayanmaktadır. ‘Para güçtür’ sözü bize aittir.
Planımızda açıklandığı üzere, özel bir ulusal banka kurmak bizim için
zorunluluktu. Federal Reserve sistemi planımıza tam olarak uyuyordu. Tamamen
bize ait olmasına rağmen, adı onun bir devlet kurumu olduğunu düşündürüyordu.
Başından beri amacımız tüm altın ve gümüşe el koyarak onların yerine değersiz,
itfa edilemeyen kağıt parayı sisteme sunmaktı.”
Yahudi
bankerler, J.P. Morgan’a ait Jekyll Adası’nda FED’i kurmaya karar vermişlerdir.
Toplantıya katılanlar arasında Jacob Schiff’in bankası Kuhn, Loeb&Co.
başkanı Frank Vanderlip, Henry Davidson (JP Morgan Bankası’nın ortağı) ve Paul
Warburg bulunmaktadır. Paul Warburg, Federal Reserve’in ilk yönetim kurulu
başkanıdır.
FED
yasası ile ABD hükümetinin para basma ve vergi toplama yetkileri özel bankalara
devredilmiştir. Federal Reserve, kağıt para basarak devleti kendine faiz ile borçlandırır
ve kağıdın karşılığını devletten altın, gümüş olarak alır.
Eski
ABD başkanı John F. Kennedy, İsrail’e karşı tavır almakla kalmamış aynı zamanda
para basma yetkisini FED’den alarak devletin hazinesine vermiştir (fakat J.F.
Kennedy’nin öldürülmesinden sonra bu durum geri çevrilmiştir)
ABD’nin
kurucuları da en başından beri Yahudi bankerlere karşı halkı uyarmışlar ve
kesinlikle FED gibi bir sistem kurmalarına izin vermemişlerdir.
FED’in
önde gelen hissedarları:
-
Londra ve Paris’teki Rothschild Bankaları
- Rockefeller’ların Chase Manhattan Bankası (sonradan JP
Morgan Chase olarak Morgan ile birleşmişlerdir)
- Israel Moses Schiff (İtalya)
- Warburg Bank (Almanya ve Hollanda)
- Kuhn, Loeb&Co. ve Lehmann Bank (New York)
-
Goldman Sachs (JP Morgan’dan sonra istihbarat teşkilatlarıyla bağlantılı en
önemli Yahudi şirketlerindendir)
Günümüzde
Yahudi bankerler yalnızca ABD Merkez Bankası/FED’i değil, neredeyse bütün
ülkelerin merkez bankalarını ve para basımını kontrol etmektedirler.
Protokol
No:20/39. “Finans ve muhasebe sistemimizi sıkı denetim altında
tutacağız: hükümdarın kendisi ya da basit bir devlet memuru, en düşük meblayı
bile planlarımız çerçevesinde belirlenmiş yerden başka bir noktaya fark
edilmeksizin saptıramayacaktır.”
Bunun örneğini IRS’de görebilirsiniz. ABD hükümetine ait
gibi görünen ama aslında özel bir şirket olan IRS (Internal Revenue Service)
halktan topladığı gelir vergisini ABD Hazinesi’ne değil, FED’e
göndermektedir.
Protokol No.21
10. “Biz dünya krallığımızı kurduğumuz zaman, tüm mali ve
benzeri vardiyalar menfaatlerimize uygun olmadığı için para borsaları ile
birlikte ortadan kaldırılacaktır. Çünkü biz, değerlerimiz üzerinde fiyatların
değişmesiyle iktidarımızın itibarının sarsılmasına müsaade etmeyeceğiz, onların
tam değerlerini gösteren fiyatı alçaltma
ya da yükseltme imkanı olmaksızın, kanun olarak ilan edeceğiz.
Fiyatları
yükseltme, alçaltma için bahane teşkil eder. Gerçekten de biz, Yahudi
olmayanların değerleri üzerinde alçaltma yapmak için yükseltme ile işe
başladık.”
Tüm para borsalarının kaldırılması dünya çapında tek bir
para biriminin kabul edilmesinde önemli rol oynayacaktır. Bu sistemde, yatırım
alanındaki rekabetin kaldırılmasıyla yalnızca “onlar” ve onlara yatırım
yapanlar kar sağlayacaklardır.
11. “Hükümetimizin
kredi kurumları para borsalarının yerine geçecektir. Bunların amacı hükümetin
görüşlerine göre endüstriyel değerleri sabit tutmak olacaktır. Bu kuruluşlar
piyasaya bir günde beş yüz milyon sanayi senedi sürecek veya aynı miktarın
tümünü satın alacak durumda olacaktır. Böylece bütün endüstri girişimleri bize
bağımlı hale gelecektir.
Bunun bize sağlayacağı muazzam gücü kendiniz de
tasavvur edebilirsiniz.”
Protokol No.24
1-2. “Kral Davud’un hanedanının dünyayı egemenliği altına
almasının kesinleştirilmesi, başlangıçta bütün insanlığın düşüncelerine yön
verilmesi dahil olmak üzere dünyanın idaresini bugüne kadar elinde bulunduran
Siyon Liderlerinin gücüne bağlıdır.”
3. “Davud’un soyundan gelen mensuplar, kralları ve onların
varislerini miras haklarına göre değil, onların belli özelliklerine,
kapasitelerine göre seçeceklerdir.”
Yönetici konseylerin hepsi Yahudilerden (“Davud’un soyundan
gelen mensuplar”) oluşmaktadır.
Yahudiler arasında belirli bir aristokrasik düzen olmasının sebebi,
antik çağlarda Pagan krallıklarda olduğu gibi, temiz soy kavramına
dayanmaktadır: Irkınız ne kadar temiz olursa o kadar güçlü olursunuz.
Günümüzde, Yahudi olmayanların güçlenmesini istemeyen
global elit, ırk karışımı kavramını yaygınlaştırılmaya çalışmaktadır, hatta
Orwell’ın 1984 adlı kitabında bu konu da vurgulanmıştır.
Bilinçli Yahudilerin yalnızca kendi
ırklarından olanlarla evlenmelerinin, yönetici konseylerinin/Yahudi elitlerin birbirleriyle
akraba olmalarının sebebi (“aslında tek bir aile gibidirler, çünkü
birbirleriyle evlenmişlerdir” – Rakovsky Protokolleri) budur.
Yahudi hiyerarşisi
böyle işlemektedir, en tepedekiler hem saf kan Yahudiler olup, hem de en
güçlülerdir, ritüelleri de bu yüzden onlar yönetirler. Örneğin Philip Eugene
Rothschild, Rockefeller’lar ve Bushların ritüellere katıldıklarından ancak
hiçbir zaman ritüelleri yönetecek üstünlükte olmadıklarından bahsetmiştir (“I
can recall the Rockefellers and the Bushes attending rituals, but never having
the supremacy to lead them.”)
3-4. “…Seçilenler, siyasetin en gizli sırları ve hükümet
planları içinde görevlerine başlatılacaklardır, fakat bu sırları onlar dışında
kimse öğrenemeyecektir. …Sanatının gizli mevkilerinde görev yapmamış kimselere
hükümet devredilemez. Seçilen kimselere,
geçmiş yüzyılların karşılaştırmalarıyla yukarıda bahsedilen planların pratik
uygulamaları, politik-ekonomik hareketler ve sosyal bilimler, kısaca insanlığın
yönetiminin yaratılıştan gelme bütün kuralları öğretilecektir.”
5. “Eğer varisler eğitimleri süresince ciddiyetsizlik,
yumuşaklık veya otoriteyi yıkabilecek davranışlar sergilerlerse tahta çıkmaktan
men edileceklerdir.”
6. “Sadece kayıtsız
şartsız acımasız bir şekilde hükmedecek kimseler iktidarı Siyon Liderleri’nden
devralacaklardır.”
7. “İrade zayıflığı
veya başka bir yetersizlik sonucu hasta düşme hallerinde, krallar kanun gereği hükümdarlığı
yeni ve kabiliyetli kişilere vereceklerdir.”
8-9. “Kralın
planları, kendisine en yakın olan danışmanları tarafından bile bilinmeyecektir.
Yalnızca Kral ve onu destekleyen üç kişi neler olacağını
bilecektir.”
Bahsedilen üç kişi “Triumvirate of Three” olarak kaynaklarda
geçmektedir.
Yahudi Dünya Yöneticileri yazısında da belirtildiği gibi bu 3’ler konseyi geçtiğimiz yüzyılda, en başta
Philippe Georges Rothschild bulunmak üzere, Robert Rothschild ve Richard
Rothschild’den oluşmaktaydı.
Philippe Georges’in 1988 yılındaki ölümünden sonra
Philip Eugene Rothschild başa geçmiştir. P. Eugene Konseylerden ayrıldığı zamanlarda
açıklamalar yaparken kendisinin ritüellerde “Christ” enerjisinin odak noktası
olduğunu belirtmiştir (“my place was within the Body of Christ. I was to be a
focus for spiritual power and controller of a cult within this Church. ...I was
a spiritual focus of corporate energy into the Body of Christ.")
Bu Christ
materyalinin enerjisi, ileride İsrail Kralı olarak insanların karşısına
çıkarılacaktır. ("...to generate the spiritual and sociological forces
that are required to bring in the false prophets")
10. “Dünyanın kaderinin, azimli iradesi ile kendisinin ve
insanlığın yöneticisi olan krala bağlı olduğu herkes tarafından sezilecektir.
Hiç kimse Kralın yetkilerini ve neler yapmayı planladığını bilemeyecek, bundan
dolayı da kimse bilinmeyen bir yolda durmaya, karşı çıkmaya cesaret
edemeyecektir.“
11. “Kralın akıl rezervuarı, yönetmeye mecbur olduğu hükümet
planının kapasitesine uygun olmalıdır. Bundan ötürü Kral, Liderlerimiz onun
aklını analiz ettikten sonra tahtına çıkacaktır.”
12-13. “Halkın Kralı tanıyıp sevmesi için onun insanlarla
sürekli ilişki içinde olması önemlidir. Böylece şimdi bizim tarafımızdan
korku/terör ile ayrılan o iki güç (halk ve hükümet), birbirlerine destek olacak
hale getirileceklerdir.
Bu iki gücün de birbirlerinden ayrı olarak bizim hakimiyetimize
girdikleri güne kadar terörü kullanmak bizim için bir zorunluluktu.”
14-15. “Yahudilerin Kralı, tutkularının ve duygularının
esiri olmamalıdır. Duygusallık aklın kapasitesini etkiler. …Davud’un kutsal
soyundan gelen dünya hükümdarı, halkı için tüm şahsi arzularından
vazgeçmeleridir.”
16. “Yüce Lord’umuz
ibret verici şekilde kusursuz olmalıdır.”