2007-2008 yıllarında gündeme gelen, adı eski bir Türk
mitiyle bağlantılı olan davanın 1. İddianamesi’nde alıntılanan tabirleri her
Türk’ün bilmesi ve anlaması şarttır.
Kimsenin şüphesi olmasın, davada yargılananların, birkaç
istisna isim hariç, hiçbirinin belgenin içeriği ve anlamı hakkında en ufak bir
fikri dahi yoktur: Kişiler hakkında basit bir araştırmayla bile bu rahatlıkla
görülebilir.
İstisna kimseler, Ebedi
Gerçeğin farkında olan, bariz sebeplerden ötürü dışarıdan bakınca şüphe
uyandıracak kadar “Müslüman” görünen fakat aslında kadim Türk değerlerimizi muhafaza
etmiş, düşman Yahudilerin ve onların programlarının karşısında duran, ülkemizin geleceği için önemli
kişilerdir.
Bu dava, onların ilk defa hedef alınışı da değildir.
Yahudilerin her türlü Millyetçiliğe/Nasyonalizme olan sınır tanımaz düşmanlıklarını aşağıdaki açıklamalar çerçevesinde değerlendirilmekte fayda vardır.
Büyük Ortadoğu Projesi/Büyük İsrail "Hizmetçileri" İslam virüsünün yaygın olduğu coğrafyaları Ümmetçilikle evcilleştirmek adına yargıyı ele geçirdikleri zaman, öncelikle Milliyetçiliği büyük suç unsuru saymışlardır.
Bu dava, onların ilk defa hedef alınışı da değildir.
Yahudilerin her türlü Millyetçiliğe/Nasyonalizme olan sınır tanımaz düşmanlıklarını aşağıdaki açıklamalar çerçevesinde değerlendirilmekte fayda vardır.
Büyük Ortadoğu Projesi/Büyük İsrail "Hizmetçileri" İslam virüsünün yaygın olduğu coğrafyaları Ümmetçilikle evcilleştirmek adına yargıyı ele geçirdikleri zaman, öncelikle Milliyetçiliği büyük suç unsuru saymışlardır.
Çünkü Ümmetçilik, Kültürel Marksizm’e bir örnektir. İslam’da
da her türlü Milli değer, antik Irk ve kültür yok sayılır, hatta insanların kökenleri,
Ataları lanetlenir.
Prof. Dr. İskender Öksüz: "Siyasî Ümmetçilik, millete
bakışıyla Marksizme benzer. İnsanlara etki mekanizmasıyla da Marksizmi
andırır."
Baruch Levy’nin Karl Marx’a yazdığı bir mektuptan:
“Yahudi halkı diğer ırkların tasfiye edilmesiyle, sınırların kaldırılmasıyla, monarşinin feshedilmesiyle ve tüm Yahudilerin vatandaşlığının olduğu bir dünya cumhuriyetinin kurulmasıyla dünya hakimiyetine ulaşacaktır.” - Review de Paris, 1 Haziran 1928
İddianamedeki belgede bahsedilen oluşumlar, devletin bizzat kendi temeli, kendi teşkilatlarıdır.
Bizim değerlerimizdir.
Sunulan Kırmızı Kitap niteliğindeki bilgiler hükumet yetkililerinin de elindedir. Zira ülkemizin yapı taşlarını her dönem bu kavramlar oluşturmuştur.
“…Sistem, kendi mitolojisini, kendi efsanesini yargıladı.” – Yahudi Haham Tuncay Güney
Olur öyle.
Yargılarlar.
Yargılatırlar.
Son 2.000 yıldır yaptıkları gibi, Yahudiler, insanlara kendi
Onurlu Kökenlerini, Irksal Değerlerini düşman gösterirler.
Milli sınırların kaldırıldığı Yahudi dünya düzeni
karşısındaki en büyük engel her zaman saf Milliyetçilik olmuştur.
İşte bu yüzden, globalist düzene karşı çıkmış en önemli
Milliyetçi liderler, M. Kemal Atatürk ve Adolf Hitler, düşman tarafından tüm
dünyaya hedef gösterilmiştir.
Biz gördük ki aradan 100 yıl da geçse 10.000 yıl da geçse mücadelemiz aynıdır. Düşmanın kini ise yatışmamıştır.
Onlara yardım ve yataklık etmiş olanlar,
Atalarımızı katletmiş, köleleştirmiş,
Şanlı ırkımızı lanetlemiş düşmana teslim olarak namusunu
yitirmiş zatlar,
Siz de iflah olmazsınız.
Türk Devleti’nin değerlerine saldırmaya cüret edenler, başta
Haham Güney ve beraberindeki Siyonist iş adamları, yine o lanetlenmiş güruhun
ADL örgütü vasıtasıyla desteklediği İslamcı Fetö mensupları bugün cezalarını
çekmektedirler.
Biz isterdik ki Türk Hükümeti'ne mensup olma şerefine erişmiş kimseler bu olaylardan ders çıkarsınlar.
Onlara ilk fırsatta ihanet eden düşmanla, Türk Milleti’ne karşı iş birliğini bıraksınlar.
Dünyanın düşmanın tekelinde olduğu dönemlerde bile, büyük zorluklarla muhafaza edilmiş saf ve öz değerlerimizin bilincinde olsunlar.
Saraylarında, düşman varlıklara hizmet eden okültistler çalıştırmasınlar…
İddianamede yer verilen belgede, dikkat çekilmesi gereken önemli bölümler:
-Alıntı Başlangıcı-
“Türk Milleti özel
bir millettir. Bu özelliğini hem yaratılışından almış, hem de sonradan eklenen
üstünlüklerle onu cihanın efendisi haline getirmiştir. Bu efendilik asla
kendini beğenmişlik veya başkalarını küçümsemek gibi bir oluşumu çağırmamıştır.
Bu milletlerin kaderinin bir gerekirliliği durumunda olan bir oluşumu simgeler.
Türk Milleti'nin, Sirius Misyonu'nun (8.6 ışık yılı
uzaklıkta olan bir yıldız) yaratılış modu ile nasıl ve neden ilişkilendirilmesi
ile ilgili bazı ezoterik bilgilerin ortaya çıkması sağlanacaktır.”
“İşe Aydınlık ve Karanlık güçlerin Gizli Yer altı Merkezleri olan Agarta ve Şamballa’dan başlamak gerekiyor.
Kozmik kökenli bilgilerin Mu Kültürü'nden Atlantis’e geçtiğini söyleyerek konuya başlayalım. Atlantis’in yaşanan parlak dönemlerinden sonra, insanlığın aşağıya çekiliş süreçlerine uygun olan dejenerasyon gittikçe arttı. İyi ve kötü mücadelesi bütün hızıyla devam eder hale geldi. Atlantis iki kutba ayrıldı.
...Sonunda araları iyice açılan iki grup arasında, tarihte ilk kez majik yöntemlerinde kullanıldığı büyük bir savaş çıktı.
...Yeraltında merkezleşen bu iki ayrı grup, çalışmalarını
buralarda sürdürdüler...Ezoterik bilgilerin tamamen unutulmaması için çeşitli
inisiyatik merkezlerin kurulmasına ön ayak oldular...Çeşitli kurum, loca, grup ve derneğin kurulmasına ön ayak
oldular."
"...Bunlar "Kara Tarikat" üyeleridir. Bu tarikatın amacı şöyle bir gelişim gösterir:
İnsanları bilgiden uzak tutmak ve cahil bırakmak için, bir
takım sırlarla insanların karşılaşmalarını önlemek amacıyla büyük bir
organizasyon oluşturmuşlardır. Bu organizasyonun üyeleri tüm dünyaya yayılmış
durumdadır. Bu tarikat ezoterik bilgileri ve belgeleri yöntemlice yok etme
konusunda büyük bir başarıya ulaşmışlardır. Bu kara cüppelilerin uygarlık kadar
eski olduklarıyla ilgili ezoterik manada ciddi belgeler bulunmaktadır.
Bunların üyelerine Kara Cüppeliler denir. Bu tarikat
mensupları, tarih içinde yaptıkları inanılmaz komplolarla gündemde kaldılar.
İskenderiye Kitaplığı'nı birkaç kez yakıldığı ve ezoterik bilgiler içeren
kitapların yok edildiğini ve eski Mu Kültürü ve sırlarını içeren belgelerin
nasıl çeşitli entrikalarla ortadan kaldırıldığını tarih bilmektedir.
İnsanlığın aşağıya iniş sürecinde ilerlemesinde önemli bir
fonksiyon gördüler. Ve bunda büyük bir başarıya ulaştılar.
Bu açıdan bakıldığında büyük bir vazife gördükleri
söylenebilir. Ama artık işlerin değişme vakti gelmeye başlamış durumdadır.
Çok binlerce yıl önce başlayan ve günümüze kadar devam eden
bu süreçten kuşkusuz ülkemiz de fazlasıyla nasibini almış durumdadır.
Türk Milleti'nin binlerce yıldır Agarta ve Şambala ile nasıl
bir diyalogu olduğunun açıklamalarını yaparken tarihin derinliğine inmek gereği
doğmuştur. Ezoterik bilgilerin bir kısmının sergilenmesi bile düşünce ufkumuza
açılar kazandıracaktır. Bu anlatılan bölümlerin gerçekliğini ruhunda duyanlar,
yeni ve gizli bilgilerin gelmesiyle kendi milletini daha yakından
tanıyacaktır…”
“…Verilen örneklerden de görüleceği üzere Türkler kurdu
bazen soylarının kökeninde, bazen de Tanrı ile insan arasında görmüşlerdir.
Hatta kurdu, Tanrı’nın yeryüzündeki şekli olarak bile ifade eden metinlere
rastlarız. Türk Kültürü'nde “Kurt”u Tanrı’nın bir elçisi gibi de gören
anlayışın oldukça hakim olduğu da görülmektedir.
Dünya üzerinde birçok toplumda kurt sembolünün karşımıza
çıkması onun evrensel bir sembol olduğunu gösterir.
Bu sırlara sahip olduğunu bildiğimiz ve daha önce
bahsettiğimiz Dogonların varlığıyla ilgili yine birkaç söz söylemek gerekiyor.
Dogonlar, uzay gemisiyle inen mitolojik bir atalarının
soylarından geldiklerini iddia ediyorlar ve bu uzaylı atalarının geldikleri
yıldızın ismini de açıklıyorlardı. Bu Sirius-B idi.
Ve konunun en ilginç tarafı da, bu yıldızı mitolojinin
sembollerinde bir “kurt başı"yla sembolleştirmiş olmalarıydı.
Türkler’in, gökyüzünden gelerek bir ışık huzmesinin içinden
çıkan “Gök Kurt”u ataları olarak göstermeleriyle, Afrika’nın en ilkel kabilesi
Dogonların uzaydan geldiğini söyledikleri mitolojik atalarının yine aynı
şekilde bir kurt olarak ifade etmeleri arasında büyük bir benzerliğin ve
paralelliğin olduğu böylelikle ortaya çıkmış bulunuyordu.
Aslında kurt ya da dik kulaklı köpek-kurt karışımı semboller
başka ulusların mitolojilerinde ve inisiyatik bilgilerinde de karşımıza
çıkmaktaydı. Ancak hiç birinde, bu sembolün Sirius Takım Yıldızı ile ilintili
olduğu, bu kadar açık bir şekilde dile getirilmemişti.
Bu bilgileri efsaneler de doğrular… Günümüze kadar gelebilen
bütün ezoterik bilgilerde de bu konu dile getirilmiştir. Himalayalar’ın
kuzeyinde, Hindikuş Dağları’nın altında bazı yeraltı kentlerinin bulunduğu
açıkça ifade edilmiştir.
Bu kentin, yukarıda da aktarılmış olduğu gibi birçok
mitolojik kayıtlarda “Yeraltı Cenneti” olarak tanımlanmış olması ise, konunun
asıl can alıcı noktasıdır…
Ezoterik bilgilere göre; bu “Yeraltı Cenneti”nde, dünyanın
yüzeyi ile nadiren irtibat kuran “Altın İnsanlar Irkı” bulunmaktaydı. Bu
kişilerin zaman zaman, çeşitli yönlerden yukarıya doğru uzanan tünellerden
geçerek, dış dünyaya çıktıkları ve bazı insanları özel olarak eğitmek için
yanlarına aldıkları söylenir.
İç Moğolistan’ın Moğol kabileleri arasında, bugün dahi,
tüneller ve yeraltı dünyaları hakkında çok çarpıcı gelenekler mevcuttur. Bir
Moğol efsanesine göre: “Bu tüneller Afganistan içlerinde bir yerde, ya da
Hindikuş Bölgesi’nde bulunan ve Tufan öncesi nesilden gelen bir yeraltı
dünyasına uzanırlar…” Efsane buraya bir isim de vermiştir: “Agharti.”
Efsane, Agharti adını verdiği bu yeraltı uygarlığının
dünyadaki diğer yeraltı uygarlıkları ile tüneller sistemleriyle bağlantılı
olduğundan da söz etmektedir. Efsane bir başka önemli ayrıntıdan daha bahseder:
Gizli yeraltı dünyası, tahılların büyümesini sağlayan ve insan sağlığına
yararlı olan farklı bir tür yeşil parlak ışıkla aydınlatılmaktadır.
Efsanede geçen yeşil ışık kayda değer bir özelliktir. Çünkü
birçok araştırmacı bu yeşil ışığın dünyanın çeşitli yörelerinde bulunan diğer
tünellerde de görüldüğüne dikkatleri çekmektedirler. (Ezoterizm’de “yeşil’in,
inisiyatörlerin rengi olarak kabul edilmiş olması da ilginç bir paralellik
gösterir)
Dağ anlatımının Türk Milleti için öneminin ne olduğunu
anlattık. Dağ ve mağara başlı başına gizemlerin ilk oluşumunu bizlere anlatan
bir külttür.
Şu anda Türkiye’miz Agarta’nın hızlı eğitimini tamamlamış
bulunmaktadır.
Bu sebeple Türk
Ulusu’nun üstün değerlerini anlamayan ya da anlamak istemeyenlere
tavsiyelerimiz olacaktır… Ayıklanma döneminin en üst seviyelerine gelindiği bu
çağda her şey aniden değişecek. Aniden ölen varlık gibi spatyomda asılı
kalınmak istenmiyorsa, bu çağrılarımıza kulak verin.
Atalarımızın hem genetik olarak, hem de kültürel yapı olarak hangi köklere sahip olduğunu ele aldık.
Atalarımızın hem genetik olarak, hem de kültürel yapı olarak hangi köklere sahip olduğunu ele aldık.
Türklerin "kurt"tan türeyiş efsanelerinden
bazılarını ele aldığımızda, Türklerin “Galaktik Uygarlıklar”dan biri olan
Siriusyen varlıklarca genetik bir aşılanmadan geçirilmiş olduğunu artık
biliyoruz. Sirius ve Mu yani bu iki öge Türk Kültür tarihinin temel yapı
taşlarıdır. Bize bu konuda en büyük ipuçlarını veren tarihi kayıtların başında
Türklerin ünlü “Ergenekon Efsanesi” gelmektedir.
Bu yer, Tufan öncesine ait Mu Kıtası'dır. İşte Atatürk’ün 1930'lu yıllarda karşılaştığı en büyük gerçeklerden biri buydu…
Dikkat edilirse Mu göçleri sırasında Hunlular diye bir ulus
henüz daha ortalarda yoktu… Bunun nedeni çok basit. Çünkü biz Mu Uygarlığı'ndan
bahsederken fark etmiş olduğunuz gibi günümüzden 30.000 ila Mu’nun batış tarihi
olarak bilinen en son 12.500 yıl öncesinden bahsettik. Buna karşılık eski tarih
bilgilerimizi hatırlayacak olursak, resmi tarihlere geçmiş bilinen ilk Türk
Devleti olan Hun İmparatorluğu’nun başlangıcı M.Ö. 3. yüzyıla dayanmaktadır.
Yani günümüzden 2300 yıl öncesine…
Sirius Misyonu'nun Türk Milleti ile ilişkilendirmenin önemi Türk destanlarında kendini nasıl bulduysa, Agarta ile de bizzat karşılıklı ilişkilerin en üst düzeyde olması bu değerli varlıkların bizlere vereceği mesajı daha ciddiye almamızı sağlayacaktır.
Türk Milleti’nin Sirius kökenli bir millet olduğunu,
mağaralarla olan ilişkilerini, nesilden nesile aktarılan destanlarının önemini,
Agarta ile olan bağlantılarını anlatmaya çalıştık. Buna ek olarak, son
zamanlarda anlatılan ya da anlatılmaya çalışılan Ergenekon Misyonu'nun özelliklerini
okült bilgi olarak kısaca vereceğiz.
Ergenekon’un yukarıda anlatılan özelliklerin yanında,
bilinmesi gereken en önemli yanını şöyle özetleyebiliriz: "Agarta’nın
merkezinde bulunan Ergenekon, bilgi işlem ve uygulama merkezi konumunda bir
oluşumdur.”
“…Önce bir soru: Acaba insanoğlu tam plânladığı gibi
gerçekleşmiş kaç olaya tanık oldu? Yahut insanlığın ulaştığı şu seviye, ne
kadarıyla onun eseridir? Bu gelişen, değişen, yenilenen olaylarda, yaratıcının
hiç mi dahli yok? Şans veya takdir de diyeceğimiz üçüncü faktörün bu
olaylardaki yeri ne?”
“Ama olmadı. Bütün bir dünyanın ittifakına rağmen bu
başarılamadı. Onlar bizi mahvetmek istedikçe, asıl plân sahibi, "üçüncü
faktörle" olayları, gelişmeleri hep lehimize çevirdi.”
“Evet Ankara başkentli Anadolu mukaddes vaatlere gebedir.
Yaklaşmakta olan da sabahın ta kendisidir.
Ufkumuzda parıldayan da Sabah Yıldızı…
Ufkumuzda parıldayan da Sabah Yıldızı…
Dünya enerjilerinin yeniden şekillendiğini ve bu şeklin
sürekliliğini artık bilim bas bas bağırarak insanlara duyurmaktadır. Bu süreçte
dünyada en yoğun enerji alanlarının Anadolu toprağı olduğunu ifade edelim.
Dünyaya yön verecek çok üstün bilgilerin ışığının da buradan yayılacağını
hatırlatalım. Karaman-Konya-Akşehir üçgeninden yayılacak bu enerji bizleri
farklı zaman boyutuna götürecek. Türklerin bilinmeyen yurdu
"Ergenekon" da bu üçgen içerisindedir. Bu üçgen içerisinde farklı
boyutlara açılan sevk kapılan vardır. Bunun nasıl işlediğini kısa sürede hep
beraber yaşayacağız. Zaten Türk insanının şuurlu yaşayanlarının bundan haberdar
olduğunu biliyoruz."
"Atlantis’in büyük varlığı, "Atatürk" tarafından da
araştırılmış ve bununla ilgili birkaç kitabı da Türkçe’ye çevirterek Mu ve
Atlantis’i Türkiye’nin gündemine soktuğunu biliyoruz."
"Agarta’nın dünya ile iletişim kurduğu birçok merkezler
vardır. Dünyada ki ezoterik (içrek), okült (sembolik) ve inisiyatik (gizli)
merkezlerden alınan bilgiler bizim düşünce ufkumuzu genişletici özellikler
taşır. İşte Anadolu ve Konya ezoterik ve inisiyatik merkezlerin odağında olan
yerlerdir. Konya’nın bu yeni yüzyıldaki yeri çok önemlidir. İşlevler açısından
görevlidir. Görevli bir şehir olan Konya bütün dünyaya ışığını buradan yayacak
ve bu enerjisini herkes hissedecektir. Toplu tekâmülün kaçınılmaz sonucu olacak
yüksek enerjili hayat boyut yükselişine kadar sürecektir."
"Ergenekon Türk Milleti'nin yeniden doğuşudur. Türk sözünün
aslının Tanrı’dan geldiğini bilen Türk insanı Ergenekon’u genetiklerinde
bulduğunu bu asırda daha iyi anlayacaktır.
Ergenekon’a Anadolu topraklarından ulaşım, Karaman-Konya-Akşehir üçgeni içinden yapılır. Farklı bir zaman boyutundadır. Destan zamanlarındaki ulaşımın Asya’dan olduğu doğruydu. Ama bu gün için Ergenekon’un Anadolu’ya geçmesi bir plânın gereğiydi. Yani zaman kaymaları mekânları da etkileyerek, farklı zaman boyutuna Anadolu’dan sağlandı."
Ergenekon’a Anadolu topraklarından ulaşım, Karaman-Konya-Akşehir üçgeni içinden yapılır. Farklı bir zaman boyutundadır. Destan zamanlarındaki ulaşımın Asya’dan olduğu doğruydu. Ama bu gün için Ergenekon’un Anadolu’ya geçmesi bir plânın gereğiydi. Yani zaman kaymaları mekânları da etkileyerek, farklı zaman boyutuna Anadolu’dan sağlandı."
"Agarta'nın "Bilgi İşlem ve Uygulama Merkezi" olan
Ergenekon’un işlevi çok özel zamanlarda ortaya çıkar. Bu ortaya çıkış
zamanlarını bilen varlıklar vardır. Türk’ün yolunu aydınlatan bir özellikle
mesajlar verirken de her gelişte genetiklerine bazı işlevleri eklerler. Bu
mesajlar "Bozkurt sembolü" ile verilir.
Agarta’da bu sistemin gönderilişi ve hazırlanışı üç kişilik bir "Ruhsal İdari Evrim Üstadları" tarafından Türkiye’de (Anadolu topraklarında) yedi kişiye ulaştırılır. Bu ökült ve ezoterik bir öğretidir. Bu evrimsel üstadlarının adı "Türk"tür. Tanrı’yı Türk kelimeleriyle anlatan ezoterik bilgi çok az inisiye bilmektedir. Bu sebeple şöyle bir söylemi bizler kullanır olduk:
Agarta’da bu sistemin gönderilişi ve hazırlanışı üç kişilik bir "Ruhsal İdari Evrim Üstadları" tarafından Türkiye’de (Anadolu topraklarında) yedi kişiye ulaştırılır. Bu ökült ve ezoterik bir öğretidir. Bu evrimsel üstadlarının adı "Türk"tür. Tanrı’yı Türk kelimeleriyle anlatan ezoterik bilgi çok az inisiye bilmektedir. Bu sebeple şöyle bir söylemi bizler kullanır olduk:
“Çalış didin ve çalış yıldızlar kapacaksın,
Bir Tanrı’ya bir de Türklüğe tapacaksın!”
Bu ulaşımın şifreleri çözülür. Alt birimi olan kırk kişiye
dağıtılır. Kırk görevli bu sistemin dağılımını teknik bir şekilde Türk insanına
sunar. Bu öğretinin ve uygulamanın bizzat sahibi "Ergenekon"dur.
Ergenekon’un görev alanlarının içinde Türk Ordusu’nun çok önemli yeri vardır.
Türk Ordusu içinde bu görevler ve görevliler "Alpler" ve
"Erenler" olmak üzere iki misyona ayrılırlar. Her birim Türk
Ordusu'nun okült birimlerini oluşturur. Alpler, Özel Harp Dairesi'nin
faaliyetlerini devam ettirir. Erenler ise işin parapsikolojik-spiritüel ya da
başka bir anlatımla ilâhi yönünün sergilemesini yapar.
Bu sistemin idarecileri çok özeldir. Sistemin başında görülmezler. Ve asla deşifre olmazlar.
Bu sistemin idarecileri çok özeldir. Sistemin başında görülmezler. Ve asla deşifre olmazlar.
O öz ve çekirdek asla kaybolmaz. Çünkü "Kundalini
gücü" nasıl ki zor zamanlarda ortaya çıkarsa, Türk Milleti'nin zor
anlarında da bu sistem olaylara direk el koyar. Sistem sürekli olmasına rağmen
kendisini her zaman hissettirmez.
Konu Atatürk tarafından çok iyi bilindiği ve sistemi çok iyi
ayarladığı da bazı ökült ve ezoterik kaynaklar söylemektedir. Atatürk de Mu ve
Atlantis’ten gelme özellikleriyle Agarta’da dolayısıyla Ergenekon’da inisiye
olmuş: sırasıyla Alp, Eren ve Mürşit olmuş bir Bozkurt’tur. Bu önemli konuyla
ilgili bilgilerin deşifre olmaması zamanı gelmediği içindir.
Türk Milletinin güçsüz gibi göründüğü anlarda bile Devlet'in
devamını sağlayan görünmeyen güçler, aynen görev başındadır.
Bugün için Amerika, Dünya dışı bir çok misyon ile iletişim
halindeydi. Bu misyonların pozitif olan düşünce ve planlarını uygulamak için
yaptığı antlaşmaların hiçbirisine sadık kalmadıkları için, Amerika'nın bu gücü
ellerinden alınmaya başlamıştır. Bunun örneklerini her geçen gün hissederek
anlayacağız. Bu programın devamının Türk Milleti'ne verildiğini ve uygulamanın
nasıl olduğunu hep beraber yaşayacağız. Amerika bugün için üzerinde yaşayan
bütün negatifliklere izin vermiş ve Dünya'yı ele geçirme politikasının temelini
bu negatif güçler oluşturmuştur. Bu güçlerin arkalarında Musevilik ve İsevilik
vardır. Hatta bu negatif güçleri nötrlemek isteyen yüksek boyutlu varlıklar
bile bu kara majicilerle mücadele etmektedir.”
-Alıntı Sonu-
Kaynak: 1. Ergenekon İddianamesi
AÇIKLAMA
Bu belge, dava sürecinde kanıt olarak sunulmuş bir CD'nin
içeriğinde mevcuttur.
Verilen bilgilerin kaynağı olma ihtimali olan şahısların, her türlü Yahudi etkisinden ve onların İbrahimi/İbrani dinlerinden rahatsız, Türk Milleti'nin düşman etkisinden temizlenip saf Pagan/Tengrici özüne dönmesini arzu eden, Şaman dolayısıyla okült pratisyenliği olan kişiler oldukları tespit edilmiştir.
Düşmana hizmet etmeyerek Türk'ün onurunu koruyan bu insanların yine düşman Yahudiler ve onların şeriatçı hizmetçileri tarafından hedef alınmaları şaşırtıcı değildir.
Türkiye dahil olmak üzere dünya çapında, bütün üst düzey
şahıslar, bürokratlar ve hükumet yetkilileri tarafından halihazırda bilinen ve
ona göre tavır alınan bazı Gerçekler, belge boyunca, henüz din programlarından
kurtulamamış kimselerin daha rahat anlayabilecekleri bir dille anlatılmaya
çalışılmıştır.
Birlikte çalıştıkları, "Musevilik/Yahudilik ve
Hristiyanlıkla mücadele eden" kendi deyimleriyle "yüksek boyutlu
varlıkların", yine aynı belgede antik çağlarda insanlarla yaşayıp onları eğiten
"altın insanlar ırkı" olarak geçen Tanrıların kim oldukları ve Milliyetçilik/Nasyonalizmle
olan ilişkileri, sitedeki diğer yazılarda açıklandığı gibi, sonraki analizlerde de detaylandırılacaktır.
Beğenseniz de, beğenmeseniz de Gerçekler budur. Milli Devlet
ise her şeyin farkındadır.